Bu sabah uyandım, yüzümü yıkadım, havlu elimde yüzümü kurularken ne alaka ise aklıma bir şey geldi. Bir süredir “adını koyup da yazısını yazamadığım” birşeydi bu.
Üniversitedeki ilk yılımdı. Daha birinci sınıftayım ve ben ilk yıl üniversite sınavını kazanamadığım için bir kısım arkadaşlarım 2. sınıfta, bazıları ise 4. sınıftaydılar. Vize sınavları yaklaşırken hepsinin elbirliğiyle sınavlar zordur, şu hoca şöyle kazıktır, bu hoca böyle yapar, ötekisi geçirmez, notu kıttır tarzında bir sürü okul efsanesiyle beynimi doldurduklarını hatırlıyorum. Bunun doğal sonucu olarak da benim gibi lisenin arka kapısından çıkarak mezun olan biri sınavlara çok çalışsa bile elinden çok bir şey gelmeyeceğini düşündü.
O dönemde, bir yandan sınavlardan gözümün korktuğunu bir yandan da bu üniversiteyi liseyi okuduğum gibi okumayacağım düşüncesinin beynimde dönüp durduğunu hatırlıyorum. Neyse sınavlar bitti. Benimkiler de eh fena geçmedi. Sonuçların açıklandığı gün ben daha evdeyim okula gitmeye hazırlanıyorum. Daha o zaman cep telefonum da yok. Okulda ankesörlü telefonların önünün kuyruk olduğu yıllar. Neyse arayan arkadaşım önce beni bir temiz azarladı, sonra bil bakalım en düşük notun kaç dedi. Ben telefondakini ne bileyim söylesene diye bir süre sıkıştırdım. Sonra bana en düşük notun 80, bir daha sana asla inanmayacağım, amma inek çıktın dedi.
Neyse ben hayatında ilk defa inek olmaktan memnun deliye döndüm tabi mutluluktan.
Genelde insanların eğilimidir. Abartmak, şikayet etmek, karşıdakini yapamayacağına, başarısız olacağına, hayatta her istenilenin elde edilemeyeceğine inandırmak. Neden acaba? Bu kaderci yaklaşımın cekiciliğinin bizi bu kadar sarıp sarmalamasının sebebi içimizdeki tembel hayvanı mı acaba? Neden çabalamak, canı gönülden istemek ve bunun için elinden geleni yapmak varken, daha denemeden, olmaz , yapılamaz, zor diyoruz? Ya da en iyi ihtimalle pek de inanmadığımızı gösteren hafif bir gülümsemeyle karşılık veriyoruz?
Neden işimize dört elle sarılmıyoruz? Neden sevgilimizi büyük bir aşkla sevmiyoruz? Neden arkadaşlarımızla samimi ilişkiler kurmakta bu kadar zorlanıyoruz? Emek sarfetmek, birlikte bir şey yapmak neden bu kadar zor? Neden biz elimizden geleni yapmadan önce karşıdakine kabahat buluyoruz? Bir takım dış mihraklar ya da dış etkenler, dış şoklar siyasetimizi, ekonomimizi, kariyerimizi, duygusal hayatımızı, samimi ilişkilerimizi bu kadar etkiliyor mu cidden?
Ben inanmıyorum. Herkesin başka bir hikayesi var gerçekten de. Herkes seçtiği hayatı yaşıyor. Sevdiği ya da sevmediği şeyleri kendisi o hayata sokmaya ya da sokmamaya karar veriyor. Kaderci olmak bence büyük bir kaçış aslında.
Şikayet etmekse zaman zaman hepimizin düştüğü bir tuzak. Oysa şikayet etmeye harcadığımız zamanı yeni projelere, planlara, geleceğe dair hayallere harcasak yarınımızın bugünden çok daha güzel olacağı kesin bence.