Gecenin körü oldu yine ve ben dün öğlen uyandığım için bu saatte hala ayaktayım. Şu gece gündüz düzenini yıllardır oturtabilmiş bir insan değilim. Eşşek kadar oldum, normal insan gibi insani saatte yatıp sabah yataktan sürünmeden çıkmanın yolunu artık öğrenmem gerekiyor. Üniversitede bir hocamız insanların baykuşlar ve tavuklar olarak ikiye ayrıldığını hangi tipe giriyorsak kendimize eş, partner, vs. seçerken buna uygun hareket etmemizin bizim için hayırlı bir iş olacağını söylerdi. Haklı galiba!
Neyse sonuçta bugünün ardından aklıma gelen bir iki bir şeyi yazmadan yatamadım. Nil’in yeni albümü çıkmış, saçları kızıl beyaz duru tenine çok yakışmış. Gidip kızıl olma isteği uyandırıyor insanın içinde. Ama yapmayacağım çünkü fazla kaprisli bir renk kızıl. 2-3 haftada bir yeniden boyanmazsa olmuyor. Bu konudaki üşengeçliğimi bildiğime göre sorgulayacak çok da bir şey yok.
Norveç meselesi bu hafta kesin sonuca bağlanacak sanırım. Eğer tepemizdeki patron yine bir falso vermezse şimdilik ben gidiyor gibi görünüyorum. Ama bu meselenin sonuca bağlanma usulü, üslubu beni o kadar sinir etti ki hevesim kaçalı çok oldu. Zaten oldum olası bir yeri iş için ziyaret etmeyi gerçek seyahatten saymam, o yüzden çok da derdim değil galiba.
Öte yandan bir yöneticide en çok neyin olması gerektiğini de bu hafta bir kere daha tescilledim sanırım: verdiği kararı sakin şekilde verip sonrasında da arkasında durabilmek, daha önce verdiği yanlış kararları düzeltirken herşeyi eline yüzüne bulaştırmamak. Direkt davranamayan, kafasının içinde 40 tane tilkinin kuyruklarını birbirine dolandırıp çözmeye de çalışmayan insan tipinden kimseye fayda yok bence. Ne iş hayatında ne de özel hayatta.
Sabahtan beri keşfeittiğim ve beni zevkten deli eden iki isim daha: A Fine Frenzy ve Sara Bareilles. Kadın vokalleri erkek vokallerden daha çok sevdiğimin bir başka ispatı daha olmuş oldu böylece. Feist, Dido, Amy Winehouse, tarzları çokkkk farklı olsa da Madonna vs vs vs.
Peki hiç mi erkek vokal sevmiyorum? O kadar da değil tabi. Buyrun the Killers. Bunları ben birine benzetiyorum ama henüz çıkaramadım. Day&Age’deki şarkılarından biri ya da belki de bütün şarkıları feci şekilde Aha’nın “summer moved on”una benziyor galiba. Sanki 80lerden fırlamışlar da şarkıların alt yapısına bugünü andırır bir şeyler eklenmiş. Kesin bu dönemin grubu değil ama bunlar. Neyse ben biraz daha dinleyeyim arkası daha sonraya kalsın.