Eskiden beri kitap, kaset, cd, konusunda çok sahiplenici biri olmuşumdur ben. Sahipleniciliğim yanında, okurken kitapları sanki hiç kimse okumamış gibi kırıştırmadan, parçalayıp, bükmeden okur ve biri benden ödünç istediğinde de aynen o şekilde geri getirmesini isterdim. Kitapları hor kullanan insanları çok ayıplardım. Kitabı alıp da geri getirmeyenleri hiç anlamazdım. Hatta insanlar niye gidip kendileri de satın alıp sahip olmazlar da bir kitabı ödünç alırlar onu da anlamazdım. Bir kitaba başlayınca bir diğerine başlamazdım ayrıca başladığım kitabı mutlaka bitirir yarım bırakmazdım.
Zaman içerisinde kitap mülkiyetçiliği konusundaki fikirlerim hiç değişmemiş. Bence hala sahip olmak çok güzel bir şey. Ama bir anda birden çok kitap okumak ve okuduğum kitapları, yazıp çizerek yanına notlar alarak okumak gibi iki yeni alışkanlığım olduğunu görüyorum. Bir kitaba başlıyorum. Biraz okuyup başka birine geçiyorum. Sonra başladığım kitaba dönüp bir daha okuyorum. Okumaktan sıkılmışsam illa ısrar etmiyorum bitirmek için. Bir de hoşuma gidiyor okuduğum kitaplarda izler bırakmak. Sonradan dönülüp bakıldığında o zamanlar nelerin bana önemli göründüğünü görmeyi seviyorum. Sayfalarının kırışmış olması ya da cildinin dağılmış olması da canımı sıkmıyor artık. Kenarından kahve sızdırmış bir bardağın kitabın sayfasında bıraktığı yuvarlak izi görmek bana zevk veriyor. Ne de olsa onların da bir ömrü var, kitaplar da yaşlanıyor bizimle, okundukça daha bilgiç oluyorlardır belki de 🙂