Dün herkese tatil olduğu halde bana çalışma günüydü. İş için Ankara’ya gelen yabancı misafirleri hem de her an çiselemeye başlayacakmış gibi görünen bulutların altında gezdirirken akşamına Ankara ile bir yazı yazmayı da hayal ederek dönmüştüm eve ancak başka bir blogda Ankara-İzmir konusunda feci bir tartışma görünce önce oraya bir yorum yazma ihtiyacı duydum. Zaten yazdığım yorum da nerede ise blog yazısı gibi bir şey oldu.
O yüzden önce oraya yazdıkmarımı buraya alıntı olarak aktarsa iyi olur diye de düşündüm:
Ankara başkadır, İzmir başkadır, İstanbul başkadır. Kıyaslanması ne gereklidir ne de mümkündür.
İlkokul,ortaokul,lise yıllarında yaz tatillerini İzmir Gümüldere’de geçirirdik. O dönemde İzmir benim için değişilmez bir şehirdi. Çünkü deniz demekti, kum demekti, tatil arkadaşları demekti, flört demekti, gece eve geç girme izni demekti, araba kaçırıp 5 kilometre ötedeki havuzlu cluba gidebilmek demekti.
Daha sonraki yıllarda özellikle İzmirden Ankara’ya okumaya gelen üniversite arkadaşlarımın Ankara nefretlerini de epeyce dinledim. Birlikte çok eğlendik ama Ankara-İzmir konusunda hep atıştık. Bu benim açımdan İzmire karşı ne hissedeceğime karar vermek konusunda feci çelişkide bıraktı.
Bir yandan Gümüldür’de geçen yazların hatırası bana İzmir güzel İzmir dedi, öbür yanda da sanki birbirinden kopya çekmiş gibi “Şu tepeyi dönünce, şu virajı alınca hep karşıma deniz çıkacakmış gibi geliyor, ne yapayım denizin olmadığı şehirde yönümü bulamıyorum, Ankara iğrenç, biz balıktan, zeytinyağından, çok iyi anlarız, sıcağız, samimiz, eğlenceyi en iyi biz biliriz” tarzı laflarıyla İzmirli arkadaşlar feci antipati uyandırdılar bende. Ama bana karnabahar yedirmeyi başaran da (nefret eder, kokusuna dayanamazdım) yine bir İzmirli oldu 🙂
Ama İzmir başka İzmirli ya da kendini İzmirliyim diye tanımlayanlar başka tabi:)
Siminya bir yorum yazmak için girdim. Neredeyse benimki blog yazısı oldu. Meğer ne kadar çok söyleyeceğim şey varmış bu konuda. Ya da belki de benim açımdan tam yerine denk geldin.
Bugün sabah saat 10’dan akşam saat 17’ye kadar yabancı bir heyeti Ankara’da gezdirip otellerine bırakmıştım ki eve dönüp de senin yazını görünce yazmadan edemedim.
Bak bugün ben bu misafirleri nerelere götürdüm.
1)Ankara Kalesi
2)Anadolu Medeniyetleri Müzesi
3)Anıtkabir
4)Yemek arası ve kısa bir alışveriş merkezi turu
5)Atakule(tepesine kadar çıktık)
6)Botanik parkına nazır bir yerde çay-kahve-tatlı
7) Otele dönüşHayatımın yaklaşık 2 yılı hariç tamamını Ankara’da geçirdim. Hayatta en büyük korkun ne diye sorsalar Ankara’da ölmek derim. Ama bu Ankara’ya duyduğum nefretten değil, İnsanın doğduğu yerde kalmaması gerektiğine inanmamdan kaynaklanıyor. Sonuçta evet Ankarada pek bir şey yoktur. Ne İzmirle, ne de İstanbulla kıyaslanamayacak bir yer burası. Ama Ankarayı sevmek bence de görülecek yerlerin azlığı ya da çokluğuyla alakalı değil 🙂
Ankara Ankara, ya da belki de benim için Anakara. Kurtulmak için az mı uğraştım senden. Hep gitmek istedim, gittim de ama sonra geri dönmedim mi? Şimdi yine gitmek istiyorum. Ama sanırım içimdeki gitme isteğinin şiddetinde bir azalma da var. Neden dersem sanırım insanın yaşadığı hayatı daha geniş algılamaya başlaması buna neden oluyor. Sonuçta biz değil miyiz kendi cennetini de cehennemini de yanında taşıyan? Hayat aslında ne kadar genişse insan ömrü de o derece sınırlı değil mi? Burada kastettiğim şey kesinlikle hayatın bir anlamının olmaması değil. Aksine hayat çok anlamlı ama aynı zamanda algıladığımızdan çok daha geniş. Günlük sıkıntılar içierisinde boğulan birinin İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, New York’da , Nairobi’de ya da Kırıkkale’de yaşıyor olmasının çok da bir şey ifade ettiğini düşünmüyorum aslında. O yüzden sanırım bir süre önceki isyanlarımın aksine şu anda Ankara’yı daha çok seviyorum. Bildiğim yer, insanı suratsız ya da soğuk gibi algılanır, şehir kara kurudur, insanı da öyledir bir parça. Peki bu çok mu kötü olduğu anlamına gelir. Üstelik yukarıdaki genellemeleri, bütün Ankara’lılar için yapmak ne derece doğrudur.
Yurtdışına çıktığınızda Türkiye’yi savunursunuz. Özellikle yabancılar karşısında Türk büyükelçisi kesilip onlarda bize karşı bulunan ya da bulunduğunu düşündüğünüz önyarıları ortadan kaldırmak için çok da farklı olmadığınızı, iyi olduğunuzu, konuksever olduğunuzu en nihayetinde hepimizin insan olduğunu göstermeye çalışırsınız. Peki aynı şeyi Türkiye’de Ankara için yapmaya gerek var mıdır?
Bence yoktur. 🙂