Dil kelimesi ilk duyduğunuzda size ne ifade eder? Bana ne ifade ettiğini düşünmeksizin yine açtım Türk Dil Kurumu’nun Büyük Türkçe Sözlüğünü. Dil öncelikle “ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya yarayan etli, uzun, hareketli organ, tat alma organı” diye tanımlanmış. Bunun dışında “gönül, yürek” , “anahtar ve “yazı kaleminin ucu” gibi anlamları da varmış.
Ama benim bugün yazmak istediğim dil, lisan manasında dil. TDK Büyük Türkçe Sözlüğü dilin bu manasını “İnsanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma, lisan, zeban” olarak tanımlıyor. Ne yazık ki konuya girebilmem için bu tanım da bana kafi gelmedi şimdi. Biraz hafif kaldı, tam istediğim gibi olmadı. Başladım karıştırmaya google sayfalarını. Karıştırdıkça gördüm ki dil, tad almamızı, anlamlı sesler çıkarabilmemizi ya da aslında zaman içerisinde çıkardığımız seslerin anlamlandırılabilmesine olanak sağlayan bir organ ama aynı zamanda insan ilişkileri açısından tanımlandığında kültür, tarih, felsefe, edebiyat ve daha pek çok farklı disiplinde farklı farklı şekilde tanımlanabilen bir anlaşma aracı.
İnsan düşünen ve sürekli şekilde yaşadığı toplum içerisindeki diğer insanlarla etkileşen bir varlık. Özellikle de bizim gibi Akdenizli, güneyli, doğulu toplumlarda kendimizi, duygularımızı, sevinçlerimizi, kızgınlıklarımızı, üzüntülerimizi, mutluluklarımızı ifade etmek için sadece dil sadece kelimelerle sınırlı kalmıyor. Elimiz kolumuz, mimiklerimiz gerekirse vücudumuzun her yanı derdimizi karşıdakine anlatmak için hareket ediyor. Ancak çoğu zaman sarfedilen bu kadar çaba gerçekten de anlama ve anlatma işlevlerinin yerine gelmesi için yeterli oluyor mu çok emin değilim ve hatta çoğu zaman anlayış ya da anlatma özürlü bir toplum olduğumuzu düşünüyorum. Bu anlatma ve anlayış kıtlığının üzerine bir de son yıllarda Türkçe’de yaşanan kirlenmeyi de ekleyince ortaya feci bir manzara çıkıyor. Eskici yerine eskidji, hamam yerine hammam kullanan ticari işletmeler daha havalı olduklarını düşünüyor olmalılar, ya da sevgilisine mesaj atan gencin “merhaba” yerine ekonomik de olmak adına mrb yazması yakında tümden sesli harfleri unutup, sessiz harflerle idare eden bir dil olacağımızı mı gösteriyor. Eğer bütün bunlar Türkçeyi Turkcheleştirerek biraz da İngilizceye benzetme özentisinden kaynaklanıyorsa bir noktayı hatırlatmakta fayda var: kendi anadilini çok iyi bilmeyen birinin bir başka yabancı dili çok iyi öğrenemesi de maalesef söylüyorum mümkün değil.
Dil emek ister, çaba ister, yukarıdaki tanımlara ek olarak canlı bir organizma gibidir, gelişmek ister. Eğer itinalı davranmazsanız da size küser. O zaman ne güzel bir roman yazılır bir ülkede, ne de milyonları ayağa kaldıracak şarkı sözleri, ne tarih olur, ne de bilim.
Şimdi bu kadar laf ettikten sonra biraz da iğneyi kendime batırayım. Maalesef ben de İngilizce, Fransızca kelimeler kullanıyorum konuşurken. İşte kullandığınız dil, eğlencenin, müziğin, sinemanın dili İngilizce olunca insan bazen kolaya kaçıp ya da aslında kendi dilini kullanmak varken daha zora kaçıp araya yabancı kelime karıştırabiliyor. Bunu asgariye indirmek ve hatta hiç yapmamak lazım. Çünkü, yabancı bir dili öğrenmek ne kadar haz veriyorsa, kendi dilini iyi konuşmak, iyi yazmak da en az o kadar haz verir insana. Dile yabancı kelime karıştıranlar genelde üniversite okumuş, yabancı dil bilen kesim. Vişneyi Whisne diye yazanlar ise benim tanımadığım bir kabilenin mensubu olmalılar. Bir de Türkiye’nin en iyi okullarını bitirip de hala -deleri -daları ayıramayanlar var. Eğitimli cahiller bunlar, liseli çocuklar gibi internet lisanıyla yazışan, kelimeleri kısaltan, okumuş cahiller. Paynir tabağına çatalı batıranlarla aynı grupta yer alıyorlar kendileri. Boş yere yatırım yapılmış insanlar.
İnsanın kendisini en iyi ifade aracı dil ise, kelime hazinenizin ne derece geniş olduğu sizin kendinizi ne derece iyi ifade ettiğinizin bir ölçütü olur. Günlük hayatını 200 kelime ile idare eden bir toplumun gerek bilim ve sanat adına ne üretebileceğini sorgulayın ve o zaman ne derece vahim durumda olduğumuzu anlayın. Daha önceki bir yazımda Türklerin bir kitabı 10 senede okudğundan bahsetmiştim. Zaten okumuyoruz, anlaşılan o ki çok yakında konuşamayacağız da!
Bzaı inasnalr bnuun farıkn da mı bimlioyrum. Ama Kielmenin bşaında ve snounndaki harfelr anyı olnuca o keimleinn analışlğıdnı biilyor musunuz !!!