3 yeni film

Geçenlerde Laterna’da oturup rakı içtiğimiz akşam acaba geçen sene bu zamanlar ne yapıyorduk diye konuşuyorduk.  Ben hatırlayamamakla birlikte aslında bunun cevabı çok basit dedim. Blog bana bu konuda yardımcı olacaktır. Açtım geçen yıl Şubat ayını bir de baktım ki bol bol film izleyip, müzik indiriyormuşum. Hatta o sıralarda bloğumun bir de playlisti varmış. İş, güç vs. sebebiyle zaten sanatsal her türlü aktiviteden uzak kaldığım bir ay oldu Şubat. Ama ay sonu ya aradaki açığı kapatmak lazım. O zaman ne yapıyoruz dedim. Başlıyoruz biriken iyi filmleri, Oscar adaylarını yavaştan seyretmeye. İşte bu motivasyonla bu hafta sonu biri Cuma akşamı diğer ikisi bugün olmak üzere tam 3 filmi birden izledim.

Filmlerden ilki Julie&Julia. Farklı zamanda geçen iki kararlı kadının hikayesi, iki gerçek hikaye, yemek, kitap ve blog. Ben çok beğendim. Sinemada izleyemeyen varsa mutlaka bir şekilde evde izlenmesi gereken bir film. Merly Streep ya da filmdeki adı ile Julie, uzun boylu, kocası diplomat, Amerikalı bir kadın. Müthiş neşeli biri, şen kahkahaları bütün film boyunca hiç susmadı. Amy Adams’ın oynadığı Julia ise günümüzde yaşayan, bir çağrı merkezinde çalışan genç bir kadın. İkisinin de ortak tutkusu yemek ve aşk demek yalan olmaz. Her ikisinin de cidden olması arzu edilen türden güzel ilişkileri var. Kararlılıkları ikisinin de hayattaki zorluklara karşı en büyük güçleri. Özellikle Julia’nın 365 günde, “Mastering the Art of French Cooking” kitabındaki 524 tarifi bitirebilmek için sabah saat 5.30’da kalkması benim 365 günde kaç kilo verebileceğim sorusunu aklıma getirdi. Adamın da dediği gibi eski kıyafetlere bakıp hayıflanmak yerine bu durumu 365 günlük bir proje olarak düşünmek ve aynı kararlılıkla üzerine gitmek lazım belki de.  Şimdi yemek yapmak, tatmak , yanına güzel şaraplar açmak rejimin tam tersi bir durum. Ama bir yandan da rejim seçerek yemek, güzel yemek yemek olduğu için aslında bunlar birbirine çok da ters şeyler olmasa gerek. Bir defasında bir uçak yolculuğunda tesadüfen yanıma Belçikalı bir aşçı oturmuştu ve adamla epeyce sohbet etme şansı bulmuştuk. Yemek servisi başlayıp da hostesin tavuk mu makarna mı sorusuna teşekkür ederim ikisini de almayayım diye cevap vermesinin ardımdan uçak yemekleri hiç bir zaman güzel olmaz, onun yerine binmeden ya da inince adam gibi bir yemek yemeyi tercih ediyorum tarzı bir açıklama yaptığını hazıtrlıyorum. İşte gourmet olmak böyle bir şey sanırım. Önüne her koyulanı değil seçerek yemek. Tabi rejim demek az yağlı az tuzlu demek ama yine de ben Julia’yı kendime kararlılık timsali olarak seçmeye karar verdim. Sonuçta bu film izlenmeli diyorum.

İzlediğim ikinci film yine bir Merly Streep filmi: It’s Complicated. Evli bir çift 20 yıl sonra evliliklerini sonlandırırlar. Adam (Jake) boşandıktan sonra tekrar evlenir ama bu defa nerede ise karısından15- 20 yaş daha  genç bir çıtırla. Aradan 10 sene daha geçer. Kadın(Jane)  boşanmanın etkilerini çok zor atmıştır üzerinden.  Adam ise yeni karısından da bir çocuk sahibi olmuş ve ancak 20li yaşlarda çekilecek fırlama oğlu ve şımarık, çığırtkan karısı ile birlikte aradığı huzurdan uzak bir hayat sürmektedir. Sonra bilin bakalım ne olur. Halef ve selef yer değiştirir. Eski karısı bu defa adamın hayatındaki ikinci kadın konumuna geçer.  Aralarında tutkulu ve heyecanlı bir ilişki başlar. Otel buluşmaları, aman çocuklar görmesin ve duymasın tarzında küçük ve heyecanlı kaçamaklar. Bu yasak ilişki için Jake kendine son derece geçerli bahaneler bulurken, Jane daha önce kendisine yapılanı başka bir kadına yapmanın yarattığı huzursuzlukla cebelleşmektedir.  Daha fazla anlatıp iyice spoiler vermeye gerek yok ancak bu da cici bir film. Sinemada değil ama evde dvd olarak ya da aslında en iyisi divxini indirip izlemek en mantıklısı. Filmle ilgili olarak aklımda kalan şeylerden biri, Merly Streep’in burada da bir bakery işletiyor olması. Üstelik evde de çok güzel yemek yaptığını defalarca Jake’in ağzından duyuyoruz. Hatta ne tesadüf ki Fransada aşçılık okuluna bile gitmiş Jane. Anlaşılan o ki Merly Streep mutfak hikayelerinde oynamayı sevmiş. Filmde gecenin bir yarısı çikolatalı croissant yaptıkları sahne de aklımda kalanlardan. Bir gün ben de profesyonel bir mutfakta yemek yapmak istiyorum mutlaka. O yüzden vakit yarattığım ilk fırsatta yemek kursuna gidip bu alana sonunda adım atmak istiyorum. Son bir not, Alec Baldwin epeyce yaşlanmış! Ben adamı epeydir izlememişim ki görünce epeyce şaşırdım.

Üçüncü film Tarantino’nun son filmi Inglourious Basterds. Tarantinonun genel tarzına uygun, yine Chapter Chapter anlatılan bir hikaye. Ancak bu defa sondan başlamak yerine sırasıyla anlatmış. Brad Pitt  Teğmen Aldo Raine rolünde  çok başarılı. Özellikle asker ağzıyla konuştuğu İngilizceye bayıldım. Aşağılık Alman Nazi subayı Hans Landa da süperdi kanımca. Çünkü film boyunca adamdan epeyce tiksindim. Bravo diyorum sadece.  Filmin kurgusu, gerçekçiliği, detayları cidden çok güzel. Bu arada Tarantino’nun Uma Thurman’dan sonra bu filmde de  sarışın mavi gözlü Melanie Laurenti oynatmasının onun sarışın meraklısı olduğu yönünde bir his uyandırdı içimde. Gerçekten güzel bir film, iyi bir çalışma.

Bu filmleri izlemenin yanında izlenmeyi bekleyen filmlerin de bir listesini yaptım: Buna göre; Woody Allen’dan Whatever Works, Oscar en iyi film dalının bir diğer adayı An Education, Robert de Niro’dan Everybody’s Fine, Penelope Cruz’lu müzikal Nine ve Morgan Freeman ve Matt Damon’lu Invictus önümüzdeki hafta içerisinde izlenecek filmler. Bu sene Oscar’da en iyi film dalında yarışan tam 10 tane film var. Törene kadar hepsini izleyebilir miyim bilmiyorum ama en azından deneyeceğim. Size de bol filmli günler diliyorum.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s