Bu haftasonu dışarıda gezinirken hep gittiğimiz yerlere gitmeyip farklı bir yer deneyelim dedik. Aslında amaç yemek yemek falan da değildi sadece soğuk sıcak bir şeyler içip sonra dolaşmaya devam etmekti. Tunalı’da bir süredir yanından geçip hiç içine girmediğimiz Ninda Cafe’ye gittik. Bundan yaklaşık 3 ay önce Italic’le birlikte keşfetmiştik Ninda’yı.
Yeni açılan işletmelere destek vermek gerektiğini düşünürüm. Aynı vakitlerde keşfettiğimiz halde Italic’e 4-5 defa gidince bu defa Ninda’ya bir şans verelim dedik.
Oturduk, dekor fena değil, menü zengin görünüyor ancak içerisi boş. Birer limonata istedik. Beklerken hayalimizde kocaman bir bardak içerisinde kenarında elma armut dilimleri ile buz gibi nefis bir limonata canlandı. Fakat, gelen iki ufak bardağın içerisindeki sıvının rengi bulaşık deterjanını andırınca Pebbles sormadan edemedi: “Bu limonataya bu yeşil rengi veren nedir? ” Garson kızın verdiği cevap nane likörü oldu. Gel gör ki ne limonata limonataya benziyordu ne de içerisindeki yeşil renk nane likörüne. Salatalara koyulan limon sosunun üzerine yeşil renkli çamaşır suyu benzeri bir sıvı eklemişlerdi sanki. Dolayısı ile oturduğumuza oturacağımıza bin pişman olduk. Neden House Café’ye gitmedik diye hayıflandık ve sonra soluğu orada aldık.
House Cafe’de limonata Ninda’da olduğunun 2 katı fiyatına satılıyor ama bardağının gözü doyuruculuğunun yanında, servis edilen limonatanın tadına diyecek yok gerçekten. Peki limonata çok maliyetli bir şey mi? Markette içecek firmalarının piyasaya sürdüğü limonataların litresi 2 lira civarında seyrettiğine göre Ninda’nın 5TL’ye sattığı yeşil sıvının çok pahalı bir şey olması zaten mümkün değil. Peki o zaman işletmeler neden hem dünya kadar yatırım yapıp bir yer açıp hem de bu kadar basit bir ikramı beceremiyorlar? Anlamak gerçekten zor. Başarının detaylarda gizli olduğunu unutmamak gerek sanki…