İstanbul’da haftasonu yemece, içmece

Geçen hafta Cuma günü sabahtan Pebbles aradı, bu haftasonu İstanbul’a gelsene dedi. Öğlene doğru karar verip otobüs biletlerini alınca akşam kendimi Adamla birlikte İstanbul yollarında buldum. Ani çıkılan bu yok yüzünden AŞTİ’ye giderken yol üzerinde Hoşdere’deki Uğur ASPAVA’ya uğrayıp 2,5 porsiyon dürüm döner aldım. Aslında birini ben, bir buçuğunu  ise Adam yer diye düşünürken, Adam beni elleriyle besledi resmen. Ayranımı açıp, dürümleri peçeteye sarıp bana ikram edince 1,5  porsiyonu yiyen ben oldum. Yolculuk çok rahat değildi ama dergi gazete, televizyon diyince çabucak geçiverdi.

Cumartesi gübü Pebbles çalıştığı için öğlene  kadar evde mayıştık. Sonra Kadıköy’e inip balık ekmek yedik oradan da balık pazarına gidip balık, kalamar ve karides aldık.  Akşam sofrası cidden nefisti. Adam balıkları buğulama yaptı, karides ve kalamarları da sarımsak ve zeytinyağı ile birlikte soteledi. Yanına noodles ve salata ile mükellef bir sofra kurdu bize. Pebbles Pimmsleri hazırladı. Ben de sofradaki hiçbir şeyi ziyan etmemek için bütün gece uğraştım.

Pazar sabah herkes birbirini uyandırmamak için odasında yatıp diğer odalardan tıkırtı gelmesini beklediği için ancak 12 gibi toparlanabildik. Bir önceki günkü bulutlar dağılmış, hava açmıştı. Daha önce de planladığımız gibi Caddebostan  House Cafe’ye gittik. Bir kahvaltı tabağı, bir patlıcanlı köy gözlemesi, bir de  egg benedikt söyledik. Kahvaltı tabağında yerli yabancı peynir çeşitleri, nutella, ayva ve portakal reçeli, domates, salatalık zeytin ve ekmek çeşitleri vardı. Patlıcanlı köy gözlemesi de ali nazik tadındaydı. Eggs benedikt ise bence  içindeki taze fesleğenle sofranın yıldızıydı. Tabi kahvaltıdan sonra serinlemek için birer limonata içmeyi de ihmal etmedik.

Deniz  turkuvaz rengi ışıl ışıl, güneş  pırıl pırıl deli oldum zevkten. Yarım saatte bir yaaaa ben Ankara’ya dönmek istemiyorum diye sızlandım. Kahvaltıdan sonra sahilde yürüdük. Güneş tepemizde bizi hazırlıksız yakalayınca, yandığımızı bile hissetmedik… Sahilde bahçe içerisinde denize karşı evlerden biri de bizim olsun istedik. Onları kıskandık…. İçinde yüzen plastik şişe ve çeşitli çer çöpe rağmen denize girenlere şaştık….

Eve döndükten sonra Ankara’ya dönmeme isteğim daha da ağır basınca otobüs biletini değiştirdik, birer bira açtık başladık eski günleri yad etmeye. Gülmekten gözlerimden yaş geldi bir ara. Uzun zamandır bu kadar katılarak gülmemiştim galiba. İyi geldi bana İstanbul gerçekten de… Pebbles ile son zamanlarda birbirimize daha çok vakit ayırabildiğimiz için de ekstra mutlu oldum. 

Akşam yemeği için Sushico’ya gittik. Hepimiz sınırsız sushi menü alıp neredeyse çatlayana kadar sushi yedik. Benim Bestekar sokaktaki çin lokantam kadar olmasa da cidden güzeldi. Hadi hakkını vereyim Ebi Ten Roll ve Hitomi Rolllar nefisti. Spicy Maguro Roll için aynı şeyi söyleyemesem de memnuniyet derecem 100 üzerinde 80’i yakaladı.  menü sınırsız ama tabakta bırakmak yasak. Bıraktığınız arkanızdan ağlamıyor ama parasını ödüyorsunuz tabi 35 TL’lik menünün fiyatına ilave olarak. 

 Ankara’ya dönerken acaba ne zaman İstanbul’da yaşamaya başlayacağım diye düşündüm… Bozkır Ankara’yı sevmekle birlikte suya hasret duyduğumu, artık daha büyük bir şehirde yaşamak istediğimi iliklerime kadar bir kere daha hissettim. O yüzden salı günü gittiğim tarotçuya da “ben hep Ankara’da mı kalıcam?” diye sordum. Adam bana senin Ankara bağlantın sürecek ama deniz kenarı bir yerde yaşayacaksın ve yurtdışına da gidip geleceksin dedi.  Ben de mutlu oldum 🙂

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s