Bu haftasonu Ankara’da hava berbattı. Ama bütün çarşambadan beri neredeyse işe gitmek dışınca dışarı çıkmayınca en azından pazar kahvaltısı için dışarı çıkmak farz oldu. O yüzden Journey to Blue’da okuyup, Ankara’da böyle bir yer de varmış dediğimiz Çıtır Simite gidelim dedik. Gerçekten de dışarıdan bakıldığında tam bir simit fırını görünümündeki Çıtır Simite girip arka bahçeye doğru yürüyünce manzara cidden bambaşka oldu.
Hava muhalefeti yüzünden fazla müşterisi yoktu olanlar da içeride oturuyordu. O yüzden bu Pazar kocaman bize ait bir bahçede yaptık desem yalan olmaz. Çıtır Simit’in yabancısı olduğumuz ve porsiyonları tahmin edemediğimiz için iki kahvaltı tabağı, iki gözleme, bir de menemen söyledik. Sonunda tabaklar geldiğinde anladık ki, tüm bu söylediklerimizin yarısını bile söylesek aslında Adam’a ve bana yetecekmiş.
Havanın kapalı olmasına rağmen sigara sevdası yüzünden dışarıda oturduk. Bahçede minik dekoratif ahşap köprülerin, nilüferli bir mini havuzun ortasında serçelerin ve güvercinlerin eşlik ettiği bir kahvaltı ettik. Kahvaltıdan sonra bahçenin arka tarafında tavus kuşlarının, sülünlerin, tavşanların, ceylanların ve sincapların bulunduğu minik hayvanat bahçesini de ziyaret etmeyi ihmal etmedik. Özellikle tüylerini kabartmış dişilerine kur yapan erkek tavus kuşu ve altın başlı sülünün güzel fotoğraflarını yakalayabilmek için epey uğraştık ve bu güzel pazar kahvaltısının ardından ızgara et ve mantı gibi farklı tatları da menüsünde bulunduran Çıtır Simite yine gelmek üzere eve döndük.
Atlas Tozu 