Anadolu Medeniyetleri Müzesi-Ankara

Ankara yazılarımıza devam ediyoruz. Bu defa Osmanlı döneminde Mahmut Paşa Bedesteni ve Kurşunlu Han diye bilinen Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndeyiz. İlkokul, ortaokul ve lise yıllarını saymazsak, geçtiğimiz yıl içersinde bir kaç kez yabancı misafirlerimle geldiğim bu müzeyi mimari açıdan da çok beğeniyorum. Bedesten’in içerisindeki kemerler, taş duvarlar göz alıcı olmanın yanı sıra insanı bir kaç yüz yıl geriye de götürüyor.

Anadolu medeniyetleri müzesi ile ilgili bir yenilik, Müze’nin 1 Eylül 2010 tarihinden bu yana audio guide uygulamasına geçmiş olması. Biz sonunda bu uygulamaya geçilmesine son derece memnun olduk ve fırsattan istifade 1 yıl boyunca Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı tüm müzeleri bedava gezmemizi sağlayacak olan Müze Kartlardan da birer tane edindik. Müze Kartın kendisi 20 TL. Pek çok müzenin girişinin bile 15 TL’ye yaklaştığı düşünülürse gerçekten de çok faydalı bir uygulama. Özellikle de belli bir zaman aralığı içerisinde çok sayıda müze gezen yabancı turistler açısından.  Müze kartlar fotoğraflı. Çıkarıldığı tarihten itibaren tam bir yıl geçerli. Ayrıca karta koyulan fotoğraf nüfus cüzdanınızdaki fotoğrafınız scan edilerek elde ediliyor. Yani yanınızda fotoğraf götürmenize gerek yok.

Bugün Müzenin yerleşik bulunduğu Mahmut Paşa Bedesteni Ankara Kalesinin eteğinde yer alan ve 10 kubbe ve 102 dükkandan oluşan bir yapı imiş. Fatih Dönemi baş vezirlerinden Mahmut Paşa tarafından 1464-1471 yılları arasında yaptırıldığı tahmin ediliyormuş.  Kendi türünün en büyük örneklerinden olan bu Bedesten 16 ve 17. yüzyılda  Ankara’da ticaretin kalbi ve merkezi imiş. 19. yüzyıl sonuna doğru ise işlevini bütünüyle yitirmiş. 1881 yılında çıkan yangın ise hem Mahmut Paşa Bedesteninin hem de hemen yanındaki Kurşunlu Han’ın harap olmasına neden olmuş.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Bedesten içerisinde kunduracılar, yemeniciler, manifaturacılar, saraçlar ve dokumacılardan oluşan bir esnaf  grubu faaliyet gösteriyormuş. Bu esnaf Osmanlıdan kalma loncaların adet ve usullerine uygun davranılırmış.

Atatürk’ün bir Hitit Müzesi kurulması konusundaki isteği sonucunda 1933 yılında Mahmut Paşa Bedesteni ve Kurşunlu Han’ın onarımına başlanmış. Onarım çalışmaları 1968 yılında tamamlanarak Müze ziyarete açılmış. Bugün Mahmut Paşa Bedesteni sergileme salonu olarak kullanılırken, Kurşunlu Han yönetim merkezi, kütüphane, konferans salonu, laboratuar ve atölyelerin yer aldığı bölümü oluşturuyormuş.

Gelelim Müzeye: Yontma Taş Devri’nden (….- M.Ö. 8000) başlayarak, Cilalı Taş (M.Ö. 8000-5500), Bakır-Taş Çağı( M.Ö. 5500-3000), Maden Çağı (M.Ö. 3000-1950), Asur Ticaret kolonileri, Hitit, Frig, Urartu ve Geç Hitit dönemine ilişkin bulgular Müze’de sergileniyor. 1997 yılında 68 Müze arasında yapılan bir değerlendirme sonucunda “Yılın Müzesi” unvanını kazanmış, sergi salonlarının hemen girişinde bir Müze mağazası, bahçede ise ufak bir kafe ziyaretçilere hizmet ediyor.

 Müzeyi gezerken hepimize çok tanıdık olan simgeler hakkında biraz daha araştırma yaptım.

Bunlardan ilki Tanrıça Figürini. İri göğüsleri ve kalçalarıyla doğurganlığın ve bereketin simgesi. İki yanındaki leoparlar gücünü simgeliyor. Bacaklarının arasında yeni doğmuş bir çocuğun başının olduğu varsayılıyor. Wikipedianın verdiği bilgiye göre  leopar ana tanrıçanın kutsal hayvanı ve onun doğa üzerindeki sınırsız egemenliğini simgeliyor.

Frig döneminde ise bu Ana tanrıça figürini daha farklı şekillerde  karşımıza çıkıyor. Kimi kaynaklar Kibele olarak da bilinen Ana Tanrıçanın isminin Türkçe’de Sibel olarak günümüze kadar geldiğini söylüyorlar. Kibeleye ilişkin çeşitli kaynaklarda çeşitli mitler de bulunuyor ancak hangisi daha geçerli kaynaklara dayanıyor değerlendiremediğim için yazmamayı tercih ettim.

Bir zamanlar Ankara’nın da simgesi olan Güneş Kursları da müzede yerini almıştı.

Kadın doğasının bin yıllar geçse de hiç değişmediğini gösteren takılar müzede yerini almıştı.

Daha neler mi var?  Delici kesici bıçaklar, mühürler, çok sayıda toprak kap, çanak, vazo, kase, ahşap oymacılık sanatının ilk örnekleri, Hitit döneminden kalma kabartmalar.

Biz Müzenin kapanış saatine kaldığımız için içeride aşağı yukarı bir saat geçirdik.  Burnumuzun ucunda olduğu için hiç gitmediğimiz ya da gitmeyi sürekli ertelediğimiz, görmezden geldiğimiz, gereken önemi vermediğimiz Anadolu Medeniyetleri Müzesi çok daha fazla ilgiyi hakediyor diye düşünüyorum.  500 yıllık bir Osmanlı Bedesteninde  10.000 yıllık kalıntıların arasında dolaşma fırsatı kaçırılmaz derim ben.

1 comment

Add Yours
  1. Anonim

    bence iyi bilgiler var ama daha ayrıntılı ve anlaşılabilir olabilir. Bu bir görüş cümlesi oldu demi?
    cevap=evet

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s