Yoğun iş temposu dinmeyeceğine göre biraz daha çaba sarfetmem gerekiyor olumsuz ruh hallerinden sakınmak için. İşte tam da bu yüzden dün öğleden sonra evden çıkıp, önce biraz teyzeme uğradım. İki kahvenin ardından oradan da çıkıp kendimi Tunalıya attım. Adam çalıştığı için akşam saat 7 gibi buluşacaktık onunla. O yüzden önce D&R’a girdim, ardından gidip Turunç Cafe’ye oturdum. Saat beş buçuk gibi Gamze gelecekti. Ben onu beklerken bir kadeh şarap söyleyip, aldığım kitabı yine D&R’dan aldığım kırmızı kalemle çizerek okumaya başladım.
Kitab’ın adı “Mutluluk Projesi”. Yaz tatilinden beri gözüme takılan ama Adam’ın bana bir türlü aldırmadığı kitap. Ona kalırsa insan kendini iyi hissetmek istiyorsa o anda yapması gerekeni yapmalıdır. yani portakal mı istiyor canın? Soy bir tane o zaman. Çamaşır mı yıkamak lazım? Yıka o zaman. Bak aklındaki yapılması gerekenler listesi bitince kendini nasıl rahatlamış hissedeceksin. O yüzden bizim adamın böyle mutluluk zırvalarına ihtiyacı yoktur. Yapılması gerekeni zaten senin bildiğini düşünür ve aslında haklıdır da.
Neyse ihtiyacım olmadığını bildiğim halde bu defa yanımda Adamın olmamasını da fırsat bilerek aldım kitabı. Kitap ne diyor peki? Daha 5. sayfasında Robert Louis Stevenson’dan şöyle bir alıntı yapmış: ” Mutlu olma görevi kadar hafife aldığımız bir başka görev daha yoktur”. Herkesi mutluluğa götüren yol farklıdır. O yüzden herkesin mutluluk projesi farklıdır. Yani tek reçete yoktur.
Şimdi bir yandan kitabı okuyorum bir yandan da içimdeki öyteki ses kulağıma başka şeyler fısıldıyor. İç sesim diyor ki;
Hayata bakış açını değiştirmezsen, hayatın değişmez! Yani o değişmiyorsa sen değişeceksin Evet bunu yapmak hayatı kolaylaştırıyor kesinlikle. Olumlu düşün olumlu şeyler olsun. Beyin o kadar güçlü bir organ ki herşeyin iyiye de kötüye de gitmesini o sağlıyor. Evet doğru inandırıcı. Ama yine de bu düşüncenin ilk kimin tarafından ortaya atıldığı konusunda benim içimde bir de şüphe uyandırıyor. İnsanlığın ortaya çıkışı kadar eski olan kölelik sistemini hazmetmemizi sağlamaya mı çalışıyorlar yoksa? Ancak, dünya nüfusunun %99′u bir şekilde modern kölelik sistemine hizmet ettiğine göre, bu kişisel gelişim zımbırtısı da bizim için uyuşturucu ilaç görevi mi görüyor acaba?
Bütün o yoga seansları, kuantum fiziği tartışmaları, ciddi de bir pazar yaratmış vaziyette… Bir nevi din haline geldi hatta…. İçimizde kaybettiğimiz mutluluğu ortaya çıkarmaya çalışırken başka birilerini zengin ederek, mutluluklarına katkı sağlıyoruz sanırım
Yoksa sağlık en önemlisi, gerisi boş diyip mutlu olmak çok da zor değil aslında. İşteki, evdeki sosyal hayattaki ıvır zıvıra kafayı takıp da hayatı kendimize zehir etmeye gerek olmadığını sokakta çevirdiğin kime sorsan söylemez mi? Söyler. Herkes takma yahu der… Salla gitsin
Neyse sonuçta kitaptaki kafama yatan bir iki öneriyi dikkate alarak kendime kısa vadeli bir deneme programı yaptım. Oturdum düşündüm beni en çok ne yoruyor diye. Yaptıklarımdan çok yapmadıklarım yoruyormuş meğer! Aslında bu duruma da çok şaşırmadım.
Öncelikle geçenlerde beyin yorgunluğunu beden yorgunluğu ile dengelemeyen insanların bunalıma girdiklerini okudum bir yerde. Bence çok doğru. Gün içerisinde çay almak için bile yerimden kalkmadığım düşünülünce, nerede ise hiç yürümediğim, merdiven çıkmadığım göz önünde tutulunca benimki kadar yorgun bir beyin tabi ki isyan eder.
Demek ki beyin yorgunsa bezgin Bekir misali eve gelinip bilgisayarın ya da televizyonun başına çökülmeyecek. Onun yerine hareket etmek için fırsat yaratılacak!
Gece erken yatılacak! Baykuş gibi geç saatlere kadar oturulmayacak! İyi uyku gibisinin olmadığı unutulmayacak! İyi uyuduğum zamanlarda ertesi gün cildimin nasıl da ışıl ışıl parıldadığı sürekli akılda tutulacak.
Hiç bir iş ertelenmeyecek. İstiflenmeyecek. Akılda depolanan her türlü ıvır zıvırın korkunç ağırlık yarattığı unutulmayacak. Miskinlikten, ertelemekten imtina edilecek.
Aşırı alkol ve hamurdan uzak durulacak. Biri gereksiz yorgunluk diğeri gereksiz şişkinlik yaratıyor. Eh geçen hafta gidip tepsi mantısı açlığımızı da bastırdığımıza göre sorun yok. Et ve ot obur olunacak!
Dağınıklık engellenecek. Eve gelir gelmez üzerimden nerede ise yırtarak çıkarıp atmak istediğim gömlekler etekler ceketler yerine kaldırılacak. Gardrobumun kapak kulpları yerine içindeki askılıklar elbiselerimi asmak için kullanılacak! Ertesi güne giyileceklere bir gece önceden karar verilecek. Sabah böylece daha rahat edilecek.
Evden 15 dakika daha erken çıkılacak. Böylece, sinir bozan asansör kuyruklarına yakalanılmayacak.
Çok da zor değil sanki 🙂
Deneyelim bakalım!
Belki yegenita’mi (biraz spankish oldu 🙂 )gordugum icin ama buyuk sanatci Demet Akalin’a hak vermeye basladim: evli mutlu cocuklu 🙂
Evlilik için sana katılıyorum. O yüzden şu önümüğzdeki ıvır zıvırı hallettikten sonra darısı başımıza inşallah diyorum. Ancak malesef çocuk için aynı fikre malesef katılamıyorum be oburcan. Bu konuda Türk halkının ve hatta pek çok dünya halkının pek de hoş bakmayacağı fikirlere sahibim. O da başka bir yazının konusu olsun 🙂 Yeğen tatlıdır güzeldir:) Allah analı babalı büyütsün dayısını da başından eksik etmesin 🙂
Ilginctir, ben de o tarz fikirlere sahip oldugum icin cocuk yapmadik. Ama yegen cok tatli 🙂
Çok teşvik edici bir yazı olmuş, teşekkürler 🙂
Gezi yorumlarında yazmaya başladığından (izninle sen diyorum, benden yaşça epeyce küçüksün) bu yana bloğunu ilgiyle takip ediyorum ve çok da beğenerek okuyorum. Hepsi bir yana, insanın kendiyle konuşmaları, tartışmaları, çatışmaları, takışmaları ancak bu kadar güzel ifade edilebilir. Aradaki lezzet ve keyif durakları da cabası.
Son İstanbul- Paris ayaklı yazını da okudum.Belki özel olacak ama, mesleğini merak ettim. Dışişleri ile ilgili olduğunu biliyorum da, ofisini dekore ederken bir Ara Güler fotoğrafı düşünmen, bu işin resmi bir kuruluş olamayacağını düşündürdü bana…
Neyse, ufukta güzel şeyler var galiba…Yeni senelerde yeni mutluluklar diliyorum…
Sevgilerimle,
tütü……(geziyorumları.com’dan)
Merhabalar,
Öncelikle bu güzel yorum için gerçekten de çok teşekkür ederim. Aslında çoğu zaman kendimle konuşur gibi yazdığım doğru. Hani karşımda siz olsanız ve o gün neler yaptığımı anlatmamı isteseniz büyük ihtimalle aynı şekilde anlatırdım 🙂
Mesleğime gelince, tahmininiz doğru resmi bir kurumda çalışıyorum. Dışişlerinde değil ancak başka bir kurumda Avrupa Birliği işlerini yürütüyorum. Ara Gülerin fotoğraflarını koridora asmayı gerçekten çok istedik çünkü çalıştığımız birim çok sayıda yabancı misafiri ağırlıyor. Ayrıca katın genel konsepti ile de Ara Gülerin fotoğraflarının uyuşacağını düşünmüştük. Ancak kısmet olmadı… Biz de onun yerine birbirinden değişik 20 tane ebruli tablo astık duvarlarımıza. O da güzel oldu 🙂
Ayrıca, güzel dilekleriniz için de çok teşekkür ederim 🙂 Yeni yılda güzel şeyler hepimizle birlikte olsun 🙂
Çok eski bir yazı ama ben kitabı yeni dinliyorum. O sırada bu siteyi buldum. Tam da pOOplie, Anneler için Mutluluk Projesi diye sitemizi lanse ettiğimiz hafta alıp dinlemeye başladım. Zamanlama itibari ile harika oldu 🙂 Sizin nasıl gidiyor durumlar? İşlem tamam mı? :-)))
Uzun zaman olmuş siz yazalı… ama yorum bırakmadan edemedim..zaten birazdan gezinirim de blogunuzu..
severek okudum bu kitabı..
ve yazdıklarınız kesinlikle doğru..özellikle fazlalıklardan kurtulma meselesi..ben yaptım oldu dermişim 🙂 şaka bri yana. sık sık evi mutfağı heryeri talan eder bakınırım ne fazla ne kalabalık neyi kime verebilirim diye..işe yarıyor..