Bu aralar akşamları kütüphaneden gözüme takılan bir kitabı çekip, bir kaç sayfa okumak gibi bir huy edindim. Eskiden kitapların sayfalarını çizmekten, karalamaktan korkup, bir kitabı yarım bırakmaktansa sıkıla sıkıla okup bitirmeyi tercih ederken, şimdilerde kitapları çiziyor, karalıyor ve bitirmek zorunda hissetmeden bir kenara bırakabiliyorum. Kendi kendime koyduğum bu katı kuralları bozmanın beni ne kadar rahatlattığını görünce hem mutlu oldum hem de “yarım bıraktığın lokma arkandan ağlar” misali acaba kitaplar arkamdan ağlar mı diye düşünmeden edemedim.
İşte kafamda kitaplar konusundaki bu yeni yaklaşımımı sorgularken yaz sonunda bana ailemizin benden epeyce genç bir üyesi tarafından hediye edilen Gündüz Vassaf’ın Cehenneme Övgü kitabını alıp okumaya başladım. Okudukça bu yazarı neden daha önce okumadım diye hayıflandım, hayıflandıkça daha hızlı okuma isteğim kamçılandı. Kitap Gündelik Hayatta Totalitarizm alt başlığı ile aslında içeriği hakkında da bir ipucu veriyordu ancak ben bu kadar keyifli bir kitapla karşılaşacağımı ummamıştım. O kadar sevdim ki hakkında yazmak için bitirmeyi bekleyemedim.
Kitap anlatılacak gibi değil çünkü hayat- ölüm, gece-gündüz, cennet-cehennem, özgürlük- kölelik gibi temel kavramları sorgulayan 20 farklı bölümden oluşuyor. Bölümler arasında diğer ünlü düşünürler tarafından söylenmiş aforizmaları okudukça gülümsemeden edemiyorsunuz. Örnek mi?
“Asıl açıklanması gereken, neden aç insanın çaldığı ya da sömürülen adamın grev yaptığı değil, neden aç insanların çoğunun çalmadığı ve sömürülenlerin çoğunun greve gitmediğidir.”- Wilhelm Reich-
Kitap gece ile başlıyor, cehennem ile devam ediyor.
Gündüz içimizdeki teslimiyetçiliği ortaya çıkarırken, geceleri kendimizi daha özgür hisseder, dilediğimiz gibi davranma fırsatına kavuşuruz diyor yazar. “Kitaplar gece okunur. Sinema, tiyatro ve müzik gösterileri gece olur. Gece sarhoş oluruz, gece kumar oynarız…. gece sevişiriz… geceleri aşık olur, birbirimize aşkımızı geceleri ilan ederiz. Gündüzler bizi mantığımızı kullanmaya, kendi hapishanelerimize kapanmaya zorlar. Gün boyunca baskı güçleri aşkın özgürlüğüne karşı savaşır. Ama geceler bizi yeniden aşık eder, bize “seni seviyorum” dedirtir. Gündüzleri söylenen seni seviyorumlar geceye gönderme yapar.”
Yine kitabın ilk bölümünde “Yaşamın anlamı gece duyumsanır ve sorgulanır…. Yaşam, gecenin konusudur.” diyor yazar.
Gündüzleri iş güçle uğraşan, eve gelir gelmez takım elbiseyi sıyıran ve gün boyu yapamadıklarını yapmak için sabırsızlanan bizler için çok doğru değil mi Gündüz Vassaf’ın söyledikleri.
Daha ilerleyen sayfalarda, kültürün bize dayattıkları konusunda öyle şeyler söylüyor ki, özellikle bütün dünyada apartman dairesi planlarının nasılda aynı olduğunu, şartlanmış şekilde aynı 120 ekran LCD televizyonları duvara monte edip, karşısına L kanepe koyduğumuzu, yere yakın alçak yatakları tercih ettiğimizi, az eşya- ferah ev konsepti ile hepimizin bir anda nasıl da budizim etkisi altına girdiğimizi düşünüp gülümsüyorum.
Ardından kitabın “Kahramanlar Totaliterdir” başlıklı bölümünde Napoleon Bonaparte’ın şu aforizması ile karşılaşıyorum:
“Devletim ben. Burada halkın temsilcisi yalnızca benim. Hata yapmış olsam bile, beni halkın içinde eleştirmemeliydiniz. İnsanlar kirli çamaşırlarını evde yıkarlar. Fransa’nın bana olan ihtiyacı, benim Fransa’ya olan ihtiyacımdan daha fazla.”
Biraz daha okuyunca aslında karşımıza çok da tanıdık ve güncel nitelikli bir takım tespitler çıkıyor:
“Kahramanın “insani” yanı totaliter düzenin işine yaramaz. Bizim de “insani” olana fazla bir saygımız yoktur. Saygıyı kahramana gösteririz. Kahraman insan değildir. Kahramanlık eylemi ve onun halesinden yansıyan şeyler dışında, kahraman hakkında ne denli az şey bilinirse o kadar iyi olur.
…
“Kahramanın, kahramanlıkla ilgili olmayan günlük yaşantısı sansüre tabidir. Biz genellikle, kahramanın horlaması, annesi ile sürtüşmeleri, şakaları, nefesinin kokması, yüzünün kızarması hakkında hiç bir şey bilmeyiz…. “
Kitaptan daha pek çok alıntı yapmak mümkün ancak kendisini edinip okumak çok daha keyifli olacaktır. O nedenle özellikle Galatasaray, Hürrem, Sülüman tartışmaları ülke gündemini meşgul ederken, alınıp, keyifle okunacak bu kitabı sizlere tavsiye ediyorum.
Çok sevdiğim bir yazarın olağanüstü kitabını tanıttığın için tebrik ederim Epi. Gündüz Vassaf’ın değeri bilinmeyen cevherlerimizden bir tanesi olduğunu düşünüyorum. Cehennem’e Övgü’nün devamı Cennet’e Övgü ile gelir , o da okunmalıdır.
Cennet’in Dibi olacak,sorry 🙂
Gündüz Vassaf benim maalesef çok geç keşfettiğim harika bir yazar. Ama zararın neresinden dönsek kardır. O yüzden Cennetin dibi de dahil olmak üzere diğer kitaplarına da mutlaka bakacağım. Öneri, için çok teşekkürler:)
Son yıllarda eskisi kadar çok değilse de (çünkü bir aralar bütün kitapları okumaya ömür yeter mi diye düşünecek kadar aç bir şekilde kitap okuyordum) oldukça kitap okumaya çalışan biri olarak, değil kitabını okumak, adını bile bilmediğim bir yazarla karşılaşmamı sağladın. Belli ki ilginç okunası bir yazar….Kendi adıma teşekkür ederim.
Sevgili Tütü,
Çok teşekkürler güzel yorumun için. Ben de eskisi kadar okuyamamakla birlikte yeni bir yazar keşfedince çok mutlu oluyorum. Umarım daha çok okuyabldiğimiz günler geçiririz önümüzdeki dönemde.
[…] insanların aklına Mustafa filmine gösterilen tepkiler geldi. Şimdi bunları görüp duyup da Gündüz Vassaf’ın “kahramanlar ve totaliter sistem” üzerine söylediklerine hak vermemek elde değil. Bence kahramanlar sadece epik yönleri ile değil […]