Lezzet Sineması 5 :Estômago ve Brezilya Mutfağı

Bu aralar çok fazla kitap, müzik ve film yazamadım. Gariptir ki yemek yazıları yazmaktan çok mutlu olmama karşılık, arada sanat, edebiyat, sinema ile ilgili yazmazsam benim bünyeyi bir kaşıntı basıyor. Nedeni basit sanırım: bu blog benim hayatımın bir yansıması ise demek ki burada en sık ne hakkında yazıyorsam en sık onu yapıyorum… Bu durum patchwork hayat felsefemize tamamen aykırı. Çeşitlendirmeyince bir süre sonra en leziz yemeği yiyip, en güzel mekânlara da gitseniz tadı kaçıyor. O yüzden, yemek kavramından devam etmekle birlikte bu defa bir lezzet filmi yazısı ile karşınızdayım.

Yeni filmimizin ismi Estômago. 2007, Brezilya-İtalya ortak yapımı olan 113 dakikalık bu film meğer bu yıl Ankara Film Festivalinde de gösterilmiş ancak benim ruhum duymamış. Film ileri ve geri sıçramalarla biri restoran dünyasında diğeri ise hapishanede geçen birbiri ile bağlantılı iki hikâyeyi anlatıyor. Neyse ki internet var, her şey elinizin altında, o nedenle zor olacağını düşünmeme rağmen filmi bulmak zor olmadı, hatta öyle ki altyazıda sıkıntı yaşarım diye düşünürken o da olmadı ve filme rahatlıkla erişebildim. İyi ki de erişmişim.

Film köyden şehre inen sosyal açıdan alt sınıfa mensup Raimundo Nonato’nun hikayesini anlatıyor. Cebinde beş kuruşu olmadan şehre gelen Nonato, bulduğu ilk bistroya kendini atıp iki parça coxinhas ısmarlar. (Bu arada ara bir açıklama yapmak gerekirse, coxinhas Brezilya ve Portekiz’de son derece popüler bir atıştırmalık. İçi didiklenmiş tavuk, baharatlar ve peynirler doldurulan etrafı içerisine tavuk suyu katılmış hamurla kaplı derin ve kızgın yağa atılan bir çeşit tavuk pane.)

Hesabı ödeme zamanı gelip çattığında Nonato’nun parası çıkışmayınca, bu izbe, florasan ışıklı, aşınmış sandalyeli, son derece vasat lezzetler sunan ucuzcu mekânın sahibi olan Zulmiro, borcu karşılığında Nonato’nun bulaşıkları yıkamasına razı olur. Ertesi gün ise yine Nonatonun kendisine mutfakta yardım etmesi karşılığında restoranın arka tarafındaki küçük odada kalmasına izin verir. İşte Nonato’nun mutfak serüveni bu şekilde başlar. Önce bizim puf böreğine benzeyen “Pastel” yapmayı öğrenir, ardından pişirdiği “coxinhas”lar o derece lezzetli olur ki Zulmiro’nun izbe bistrosu dolup taşar.

Filmin bu bölümünde, kararmış tencerelerle dolu, duvarları kirli bir mutfağın havasının Nonato’nun bembeyaz unu eleyip, içerisine sapsarı bir yumurta kırdığı ağır çekim sahneler ve fondaki müziğin olağanüstü uyumu ile nasıl da değişiverdiğini görmek çok hoş. Öyle ki Nonato hamuru yoğururken adeta transa geçiyor bir nevi meditasyon yapıyor. Bu görüntüler, Zulmiro’nun müdahaleleri ile kesintiye uğrasa da hemen ardından aynı müzik ve el hareketleri ile hepimiz hamurun sihirli dünyasında bir yolculuğa çıkıyoruz. Hamur nasıl yoğurulur sorusuna kadının kalçasını sıkar gibi diye yanıt veren Zulmiro yemek ve cinsellik arasındaki bağın filmin kurgusundaki yerine işaret ediyor.

Nonato’nun yeme de yanında yat kıvamında pişirdiği “coxinhas”lar kısa süre içerisinde Zulmiro’nun mekânının dolduruyor. Nonato’nun yeteneğini ilk keşfeden ise Iria isimli fahişe oluyor. İria yemek yemek için doğmuş, balıketli bir kadın.

Öyle ki bir tabak güzel yemek karşılığında her şeye katlanabilir gibi bir hali var. İş üstünde iken dahi yemek yemeye devam edebiliyor. Iria’nın içindeki bu büyük yemek aşkı ile Nonato birlikte olmaya başlamasının temel nedeni oluyor. Öyle ki buzdolabının önünde çıplak yemek yediği sahne bu aşkın ufak bir göstergesi.

Nonato’nun hayatındaki asıl değişiklik ise aynı semtteki İtalyan lokantası Boccacio’yu işleten Giovanni ile tanışması oluyor. Temiz ve üst sınıf bir lokantada işi bilen ustalarla çalışma şansı Nonato’nun mutfak seyahatinin derinleşmesini sağlarken biz izleyiciler de pek çok şey öğreniyoruz.

Giovanni bir yandan Nonato’yu şarap, peynir, et konularında eğitirken,  Bu defa Giovanni kadının kalçası ile etin en güzel yeri olan fleminyonu kıyaslıyor… Nonato’nun aklını epeyce karıştıran bu benzetme filmin sonunda kendini feci şekilde gösteriyor da…

Filmin Nonato’nun restoran dünyasındaki yükselişini anlatan kısmının yanı sıra bir de hapishane kısmı var. Hapishane dedi isem kasvet, sıkıntı gelmesin aklınıza. Genel itibarı ile filme karanlık renkler hakim olmakla birlikte bana kalırsa duygu olarak aydınlık bir film Estômago.

Hapse giren Nonato bu defa yemek konusundaki yeteneği ile hapishane mutfağından gelen tatsız tuzsuz yemekleri kullandığı baharatlar ve farklı pişirme yöntemleri ile yeniden yaratarak koğuşun göz bebeği oluyor. Koğuşun ağası Bujiú’nun gözüne girmesiyle birlikte, hapishanedeki yerini sağlamlaştırarak, günden güne daha kıdemli hale geliyor. Öyle ki, lakabı biberiye olarak kalsa da, koğuş ağasını dahi öbür dünyaya yollayıp, onun yerine geçiyor.

Filmde iki kez soğan doğrama sahnesi kullanılmış ancak bana sorarsanız bu sahneler, hamur yoğurma sahneleri kadar etkileyici değiller. Şimdiye kadar seyrettiğim 10 kadar lezzet filminin ardından soğan doğrama sahnelerinin aslında çok iştah açıcı olmakla birlikte biraz klişe halini almaya başladığını düşünüyorum.

Aklımda kalan sahneler arasında neler var derseniz,

  • Nonato’nun ilk kez gorgonzolayı tattığı an epeyce eğlenceli. Bu an hayatına öylesine damga vurmuş olmalı ki hapishanedeki arkadaşlarına yalan yanlış da olsa gorgonzola peynirinin bulunuşunun hikayesini anlatması pek komik.
  • Iria’nın yemek aşkı ölümü göze alan cinsten, bu kadın için yemek sevişmekten daha zevkli…
  • Hapisanede kurulan ziyafet softasına ve ayrıca karınca kızartmasına da özellikle dikkat etmek gerek.

İştah açıcı mutfak sahnelerinin de ötesinde, sosyal açıdan geri kalmış Nonato’nun hepimizin belki de en büyük zaafı olan lezzeti kullanarak toplumsal statüsünü yükseltmesi, cinsellik ile lezzet arasındaki ilişki ve damak tadının zaman içerisinde gelişen serüvenine dair güzel bir hikaye oldu bu film. Bence lezzet düşkünlerince ilk fırsatta mutlaka izlenmeli…

8 comments

Add Yours
  1. Ayazma

    Şahane yazmışsın! Kesinlikle bulup izleyeceğim bu filmi. 🙂
    Patlıcanlı yemeğin hazır, benim blogda kuzu gibi yatıyor, haberin olsun. 😉

    • Epicurious

      Teşekkür ederim 🙂 Lezzet Filmlerinden sonra bir de şarap filmleri serisi yapmaya karar verdim 🙂 Hemen patlıcana doğru senin sayfana yola çıkıyorum 🙂

    • Epicurious

      Çok teşekkür ederim. Lezzet sinemasının diğer filmlerine de göz atmanızı tavsiye ederim. Ayrıca sırada yeni filmler var onun da müjdesini vermek isterim. Ayrıca bu vesile ile blogunuzla tanışmaktan da çok mutlu oldum.

    • Epicurious

      Merhaba Sevgili Hayal Kahvesi,
      İltifatlarınız için çok teşekkür ederim. Şımardım resmen okuyunca yorumunuzu:)
      Umarım en kısa zamanda yeni lezzet filmleri ile karşınızda olurum:)

  2. APHELIA

    Nonato’nun hepimizin belki de en büyük zaafı olan lezzeti kullanarak toplumsal statüsünü yükseltmesi, cinsellik ile lezzet arasındaki ilişki ve damak tadının zaman içerisinde gelişen serüvenine dair güzel bir film.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s