Geçtiğimiz Cumartesi akşamı erken bir akşam yemeğinin ardından Adamla birlikte yine Tunalı civarındayız. Önce daha evvelki yazıda bahsettiğim David People’a uğruyoruz. Ardından yer değiştirme ihtiyacı ile başka bir Puba doğru yollanıyoruz. Gariptir ki oturduğumuz yerde tavla da oynanabiliyor. Tavlayı istiyoruz ve çetin bir mücadele başlıyor. Kıran kırana da bitiyor. Biz oyunu bitirdiğimiz sırada iki arkadaşımız daha katılıyor aramıza. Biraz da onlarla sohbet ettikten sonra arkadaşımız Hüseyin’in vokali olduğu Discolonga’yı dinlemek üzere Nope Pub’a yollanıyoruz.
Nope’da canlı müzik aşağı katta. Kalabalık sayılabilecek bir dinleyici kitlesi var ancak o kadar hareketli müziğe karşın sadece izlemekle meşguller. Hareket yok, dans eden yok.
Neden acaba? Ankaralı cool takılır, dans etmez, izler mi? Dans edip de maymun olurum diye mi korkar? Yoksa sadece sevmez mi? Kapı gıcırtısına oynayan biz değil miyiz her daim. Düğünlerde başkaları kalksın, pist biraz dolsun, hem böylece fazla göze batmam diyen kim? Utangaçlık duygusu mu yoksa? Veya başkaları ne der korkusu mu? Başkası mı? Başkası kim? Kime göre başkası. Biz sahnenin önünde Discolonganın canım müzikleri ile hop hop hoplarken, iki kız arkadaş da bize katıldı. 2 saate yakın bir sürenin sonunda biz eve dönmeye karar verip de daha o gece tanıştığımız insanlara hoşça kal dediğimizde kızlardan birinin eğilerek kulağıma söylediği şey çok şaşırtıcı:
Kız: “Göreviniz bitti gidiyorsunuz her halde!”
Ben: !!!!!! Ne görevi????? Göreve değil eğlenmeye geldik biz!
Sanırım o gece biz konsomasyona çıkmışız haberimiz yok. Biz eğlene duralım maymun yerine koyup izliyorlarmış herhalde !!!!
Solistin arkadaşı olmamızdan mütevellit bizim oraya planlı ve yapay bir şekilde ortamı hareketlendirmek, insanları gaza getirmek için geldiğimizi sanıyor olmalı bu zavallı. Aslında düşünüyorum da fena fikir değil. Ey Ankara’nın bar, pub vs. sahipleri eğer müşterileriniz mekanınızda donmuş yağ misali hareket etmeden, kazık gibi duruyorlarsa, arayın bizi. Anında sirke çeviririz orayı!
Ey yurdumun insanı! Eğlenirken bile kafanda 40 tilki dolaşıyorsa, her hareketin arkasında hesap kitap arıyorsan, hayattan tat alma imkanın yok bilesin. Başkaları ne diyecek diye etrafı izlemeye devam edersen, kendi hayatının aktörü–aktrisi olamadığın gibi hep başkaları senin hayatında başrolü oynayacak haberin olsun. Girdiğin kalıplar, -meli; malılar da er ya da geç bir tarafında patlayacak söylemedi demeyesin. Şu kısacık ömründe kozasından çıkamamış tırtıl gibi yaşamaya mecbur olmayasın diye yazdım bunları. Tabi tırtıl da önemli ama marifet içindeki kelebeği ortaya çıkarmakta. Hesapsız kahkahalar atamıyorsan, ateşli tartışmalarda dünyayı, Türkiye’yi kurtarmaya uğraşmıyorsan, yeni bir müzik, güzel bir film bulduğunda heyecanlanmıyorsan, muhteşem bir yemek karşısında mmmmmm mmmm nidalarıyla kendinden geçemiyorsan bil ki hala kozanın içindesin. Çık şu kozanın içinden! Ne beni sinirlendir, ne kendi hayatını boşa geçir!