Bu ara ya dışarılarda Ankara sokaklarını, restoranlarını, barlarını şenlendiriyorum ya da evde gömülmüş film, dizi ne buldu isem izliyorum. İzlediğim filmlerin her birini tek tek yazmak istiyorum ama fırsat bulamamaktan şikayetçiyim. Hafta içi bedenim işe giderken ruhum Ankara semalarını dolanıp duruyor. Ruh dedim ya benimki sanki bir uçurtma olmuş ofiste oturan bedenimin sağ el bileğine bağlı ipini kah zorlayarak daha yükseklere çıkmaya uğraşıyor, kah umutsuzluğa saplanıp aşağı doğru hüzünlü hüzünlü süzülüyor. İşte tam da bu aralar bedenimle ruhumun bir araya gelebildiği nadir zamanlardan birinde öyle bir film izledim ki artık daha fazla bekletmeden bunu mutlaka yazmalıyım dedim.
Belki de pek çoğunuzun yıllar önce izlediği Finding Neverland’den bahsediyorum. Hani şu Peter Pan masalı, Johnny Depp’in müthiş filmi. Yapamazsın edemezsincilere, hayatın kirli, küçük hesaplarına, yalan ve dolanlarına meydan okuyan bir masal. Sadece Peter Pan’dan dolayı değil. Gülmeyi unutan büyümüşlere, çok ciddilere, sert bakışlılara, kötümserlere, inanmayanlara, hayal kuramayanlara neşenin, gerçek bir kahkahanın ne olduğunu hatırlattığından dolayı.
Film birbirinden müthiş oyuncularla dolu: Johnny’nin yanında Kate Winslet, Dustin Hoffman ve başka August Rush ve Charlie and the Chocolate Factory’den hatırladığımız cidden çok etkileyici bir çocuk karakter olan Freddie Highmore. Film daha önce yazdığım Big Fish ve Secondhand Lions’a benzer hisler uyandırmakla birlikte çok daha etkileyici. Beğendiğim çok sahnesi var ama filmin sürprizlerini bozmamak için hiç birini burada yazmak istemiyorum.
Bu filmi izleyin hem de hiç zaman geçirmeden, bekletmeden. Özellikle de inanmaya, hayal etmeye ihtiyacınız varsa… ki bence bu hepimizin her zaman duyduğu bir ihtiyaç galiba.