Dün akşam twitterda önce Ata’nın şu twitini gördüm.
Bir şey itiraf edeceğim, Cidade de Deus’u (City of God) yeni izledim 🙂
— Ata İsmet Özçelik (@ataozcelik) February 1, 2012
Sonra epeydir duyduğum ama izlemediğim bu filmi ben de izlemeye karar verdim. 2 saat süren filmin ardından şimdiye kadar nasıl olup da izlememiş olduğuma şaşa kaldım!
Hikaye 1960’larda başlıyor ve Rio’nun elektriği suyu, ulaşım imkanları ve belki de en önemlisi güvenliği bulunmayan varoşlarında geçiyor. Zaman geçiyor, çetelerin isimleri değişiyor ama ortam, işlenen suçlar, kavgalar, cinayetler hiç bitmiyor. Ufak çaplı soygunlarla başlayan organize işler bir süre sonra uyuşturucu ticaretine dönüyor. Küçükler taşıyıcılık yaparken, yaş ve beceri arttıkça, gözcü, satıcı, müdür olup yükselebiliyorlar.
Tender Trio’yla başlayan hikayede motel baskınında anahtar rolü üstlenen Lil Dice daha sonrasında Trio ortadan kaldırılınca bölgede kendi egemenliğini ilan ediyor. Böyle dediğime bakmayın, bahsettiğim karakterlerin hepsi çocuk yaştalar daha. Lil Dice ile Knockout Ned arasında başlayan savaş ise her şeyin sonunu ve yeni bir başlangıcı beraberinde getiriyor ve bizi hiç yormadan kıvrak geçişlerle ve çok sağlam bir kurgu ile anlatılan hikaye son buluyor.
Film gerçekten de su gibi aktı. İnanılmaz bir yoksulluk ve umutsuzluğun yanında nefis müzikler dinliyorsunuz film boyunca. Belki de o müziklerin etkisiyle vahşet bile yumuşuyor gözünüzde.
Mutlaka izleyin.
🙂 Güzel film gerçekten, aşağı yukarı aynı zamanlarda izlemiş olmamız da güzel 🙂
Güzel öneri için tekrar teşekkürler. Artık Get Glue’dan sürekli takipteyim 🙂
Nasil severim filmi, yillar yillar once bir yaz gunu izledikten sonra Ortakoy yolunda yururken filmden hala cikamamistim, hala Rio’daydım aklim. Meirelles’in değdiği filmlerde hep bir başka şey başka oluyor. Cok etkileyiciydi vesselam, dunyanin bir yerinde cocuklar… Spoiler olmadan hemen kesiyorum. 🙂
İkincisi, her ikinci film gibi bu kadar vurucu degil kanimca, tekerrurler keyfi kaciriyor. Bir dilim sohbet’in blogundaki commentten atladim da geldim buraya, ne de iyi etmisim, klavyene saglik!
Merhaba 🙂 Yorumu okuyunca bu filmin bir de ikincisi mi var diye bakındım ve 2011’de bir başka yönetmen tarafından çekildiğini gördüm. Sonra baktım bu yorumu yapan kim diye yeni takip etmeye başladığım İstanbul Gezentisi çıktı 🙂 Ne güzel sürpriz oldu 🙂
Kesişen yollar üzerine çekilmiş filmleri hep sevmişimdir Epicurious! 😉
Her şey kendi hikayesiyle güzel 🙂 En güzel hikayeler de kesişen hikayeler 🙂
Çok keskin, çok etkileyici bir film olarak yer etti benim hafızamda da bu film. Birçok filmi izler severim, ama gün geçtikçe neden sevdiğimi hatırlamaz olurum, bu film ise nerdeyse kare kare aklımda öylece durur. Hikayenin gerçek olması, oyuncuların tamamının amatör olması da etkileyiciliğini arttırmıştı benim nazarımda.
izleyelim öyleyse!
Umarım beğenirsin 🙂