Bir önceki yazıyı epeyce uzattığımdan dolayı sergiden çıktıktan sonra yaptıklarımızı ikinci bir yazıya sakladım 🙂 Köaraköy öyle değişik bir semt ki hem büyük sergilere ev sahipliği yapıyor hem de yıkık dökük ara sokaklarında renk renk kafelere ev sahipliği yapıyor. Biz de Tophane’deki sergiyi gezdikten sonra bu sefer ara sokaklara dalarak önceden kararlaştırdığımız gibi Karabatak Julius Meinl Cafe‘nin yolunu tuttuk.
Yem yeşil bir asma ağacının serin gölgesinde hem sokağa attığı masalarla hem de içerideki özenli dekorasyonuyla tam bir pazar kafesi Karabatak. yaz aylarında dışarıda asma gölgesinde dışarıda oturmak kadar kış aylarında binbir çeşit objenin süslediği iç mekanında da vakit geçirmek çok keyifli olur gibi geldi bana. Menüsü adından da anlaşılacağı üzere doğal olarak kahve üzerine kurulu, keyifli kahvaltılar ve öğleden sonra kahve-tatlı saatleri içi rahatlıkla uğranacak bir yer burası. Havanın sıcaklığından dolayı ben kahvelerini denemeyi sonraya bırakarak karadut frozen söyledim. İyi ki de söylemişim, gerçekten de mayhoş tadıyla serin serin çok da güzel gitti. Kafenin dış mekanı, iç mekanı, 1. ve 2. katları çok farklı havalarda. Aslında üşenmeseniz içeriyi 2 saat müze gibi didikleye didikleye gezersiniz. Şimdilik sizi ilk Karabatak turumun fotoğraflarıyla başbaşa bırakıyorum. Yolunuz düşerse, bir kahve içip soluklanmak için mutlaka uğrayın. Sırf içini görmek için bile gidilir bu Karaköy’ün Karabatak’ına. 🙂
Mekan cok hos, mutlaka ugramaliyim bir Istanbul ziyaretimde.. Tesekkurler paylasiminiz icin!
Rica ederimbeğendiğinize çok sevindim 🙂