Ocak ayı içerisinde hızlı bir tempoyla yaptığımız seyahatlerden biri de Bursa’ya olmuştu. İstanbul’dan Kabataş’tan kalkan deniz otobüsleri ile kısa sürede vardığımız Bursa gerçekten de yaşanabilecek, keyifli bir şehir. Geniş otobanlarla çevrelenmiş şehrin merkezinde çarşılar, hanlar duruyor yerli yerinde. İlk geldiğimiz akşam saat yemek saatiydi, o nedenle bizi otele bırakan şoföre kapıda iki dakika beklemesini söyleyip valizlerimizi bıraktıktan sonra bizi güzel İskender yiyebileceğimiz bir yere bırakmasını istedik ve bakın kendimizi nerede bulduk.
İskenderoğlu köşkünün birebir kopyası şeklinde yapılan Botanik Parkı içindeki şubedeyiz. Mekan iki katlı. Alt katta bir grup eğleniyor. Kendi piyanist şantörlerini getirmişler. Bizi yukarı kata alıyorlar. oturup etrafı incelemeye başlıyoruz.
Ardından İskenderlerimiz geliyor. Buradaki resimden çok anlaşılmasa da üzerinde gezdirilen kızdırılmış tereyağından sonra gerçekten de nefis.
Üstüne tatlılar da gelmiyor mu? Birimiz sütlü kadayıf, diğerimiz ayva tatlısı söylüyor.
Bu nefis, leziz ve ağır mı ağır yemekten sonra otelin yolunu tutuyoruz. Ertesi gün, toplantı sonrasınde Koza Han’dayız. Burada oturup çayımızı, kahvemizi içiyoruz. Keyifli mi keyifli bu avluda etrafı izlemek çok büyük keyif.
Bursa’yı çok göremedik, o yüzden tadı damağımda kaldı. Yeniden bu defa sadece gezmek için Bursa yollarına düşmeye karar verdim. Atladık mı Kabataş’tan deniz otobüsüne 2 saatte buradayız işte. Bursa gezisi, İstanbullular açısından güzel bir bahar haftasonu kaçamağı için gerçekten de biçilmiş kaftan. Son olarak Köfteci Yusuf’ta köftelerimizi yiyip dönüş yoluna çıktık. Ne yalan söyleyeyim Köfteci Yusuf, Kebapçı İskender’den daha çok yer etti benim aklımda.
Biz yeniden Bursa’ya gideceğiz. Ancak bu defa yeme içme gezisinden ziyade daha kültürel bir tur yapacağız.
Afiyet olsun, yalnız keşke İskenderoğlu yerine Uludağ Kebapçısı’na gitseydiniz 🙂 Neyse bir daha gidecekseniz oradan şaşmayın 🙂
Sanırım öyle yapacağız 🙂