Gezi parkı- kararsız bir yazı..

Sadece 2 hafta önce çarşamba akşamı havanın güzelliği ve işten bunalmışlığın verdiği bir kendini dışarı atma isteği ile Taksim’de metrodan çıktım. Bir tarafta aklımda neler oluyor gezi parkında sorusu varken, The Marmara’nın 1. kattaki balkonunda masalardan birine yerleştik adamla birlikte. Gezi Park orada bütün gününü geçiren, çadır kurmuş, sessiz bir direniş gösterenlerle doluydu. Aklımdan yine benzer şeyler olacak düşüncesi geçti. Bu direniş yine başarısızlıkla sonuçlanacak. Direniş kırılacak. Cep telefonumu kaldırıp ağaçların uzaktan da olsa bir resmini çektim. Hiç de farkında değildim olacakların. Başka streslerle fazlasıyla meşguldüm zaten. Şimdiye kadar benzeri görülmemiş günlerin bizi beklediğini kim tahmin etmişti ki ben edecektim.

Taksim Gezi ParkıO anda aslında karşıda parkın içerisinde ne olup bittiği ben çok da ilgilendirmiyordu. Zaten daha 1 yıl önce Istanbul’a taşınmış bir Ankaralı olarak ne parka girmişliğim vardı ne başka bir şey. Yeşil alan diyince aklıma Anadolu yakası geliyordu sadece. Avrupa yakasının üstüste yaşam tarzı zaten bana göre değildi.

Hem an o kadar da mutluydum ki, Adamla birlikte oturmuş meydanı izlerken hem bir şeyler içip hem de akşam yemeği yiyorduk. Instagramdan fotoğraf paylaşıp, geyik yapıyorduk. Hava nefisti. Müthiş bir Mayıs akşamı. Günlerden 28 Mayıstı. Şarap biraz hızlı çarptı o akşam üstelik de koca bir tabak makarna yemiş olmama rağmen. Yorgun olduğumu düşündüm o yüzden bir an evvel kalkıp eve gitmek istedim. kıyafetlerimi çıkarıp, yatmak ve sadece yatmak..

The Marmara-Balkon

Tüm İstanbul’un direndiği Cuma gecesinin  ardından tam bir hafta geçti. Twitterın yanında Halk TV müptelası oluşumuzun üzerinden de bir o kadar. Bu kadar değişik görüşü bir araya toplayabilen bir eylemde buluşan herkese söyleyebileceğim bir tek şey var. Gerçekten tebrikler, bravo ve helal olsun. O kadar olağanüstü bir örnek verdiniz ki dünyaya, evinden kolay kolay çıkmayan kitlelerin içini döktüğü, diğerini öcü hale getirmeden ortak bir anlayış geliştirdiği bir bayram oldu bu adeta. İktidarın halen durumu anlamakta zorlanması tam da bundan işte.

Polisin aşırı müdahalesi, iç paralayan görüntüler,  başbakanın akla hayale sığmayan açıklamaları, muhalefetin bu işten sebeplenme çabası. Siyasilerin veremediği mesajların çapulcular tarafından verilmesi. Binlerce defa yazıldı. Hemen hemen hepimiz siyaset uzmanı olduk. Çarşıyı çok sevdik. Sloganların yaratıcılığına bayıldık. Ancak online ve bilgisayar başında olmam gerektiği için neredeyse tamamını web üzerinden takip ettiğim eylemler konusunda daha fazla ahkam kesmek istemiyorum. Taksime uğrayabildiğim tek vakit Pazar günü oldu. Çöp torbaları ile gittiğimiz Taksim, Sıraselviler ve Gezi parkı çoktan pırıl pırıl edilmiş, ellerine fotoğraf makinesi alan İstanbullular, eylemin geride bıraktıklarını fotoğraflamak için birbirleri ile yarışıyorlardı.

Taksimin havası da değişmişti sanki, daha farklı kokuyordu. Sanki bu evrendeki değil de paralel evrendeki İstiklal caddesinde yürüyorduk. Bir hafta önce deliler gibi eğlenerek gecenin bir körü o bardan bu bara gezdiğimiz Taksim değildi burası. Değişim vardı sanki, ama evrenler arası geçiş yaşadığımız için hala kısa devre yapan bir hava ortama hakimdi.

Ankara’da, Gazi Mahallesinde halen sular durulmadı. İster istemez hepimiz kutuplaştık. Başbakanın pervasız çıkışları bunun en büyük ateşleyicisi oldu. CHP’nin AKP tarafından bütün olayların sebebi gibi görülmesi gerçekten çok komikti. CHP’nin eylemden faydalanmaya çalışması çok irite ediciydi. MHP’nin oy kaygısı ile yaptığı açıklamalar ironik.

Biraz da özeleştiri yapmam gerekirse, her türlü bireysel hareketi toplu hareketin üzerinde tutan biriydim. Yalana gerek yok halen de öyleyim. Dernek, topluluk vs. gibi şeylerin parçası olmak beni hep yordu. Neden diye sormayın cevabını ben de bilmiyorum. Ancak bu toplu hareketin bireylerin bireyselliğini koruduğunu düşünüyorum. Aslında daha süreç yeni başladı ve bu hava bozulacak diye de korkuyorum. İşte o yüzden sanırım Taksim’de parti bayraklarının sayısı artıyor haberleri beni tedirgin ediyor. Belki de etmemeli. Normali budur belki. Diyorum ya  hava değişim kokuyor. Zaten herşey daha yeni başlamıyor mu?

Bütün direnişin en sevdiğim sloganıyla yazıyı bitiriyorum. Çoğuna anlamsız gelse de ben altına yüzde yüz imzamı atıyorum:

AKPSİZ DİNİ, MHPSİZ ÜLKEYİ, CHPSİZ ATATÜRK’Ü, BDPSİZ KÜRTLERİ SEVEBİLİRİZ…

1 comment

Add Yours
  1. Limon kabugu

    Cok guzel yazmissin… Ellerine saglik… Her kelimesine katiliyorum. Sanirim fotograflar aklimizdan uzun sure gitmeyecek..Ankara’da kugulu parka gittim bir aksam… Insan seliydi… Herkes birbirine yiyecek icecek ikram ediyordu, yerde bi tane cop yoktu belli ki laf gelmesin derdindeydi herkes… Sarkilar, halaylar, danslar… Ozgurlukleri kisitlayan her girisim bardagi doldurmus sanki tunali sokaklarina tasmisti… Son damla gezi parkindaki agaclardi… Kurtaj protestolari cilizdi, cok kizmistim Ankaralilara… Simdi hayranim bu sehirde yasayanlara… Kira evinde oturup guvencesi olmadigi halde her gece 3 saat uykuyla her gun protestolara katilan devlet memuru arkadaslarim var, gaz yiyen birine su verdigi icin gozaltina alinan da…. Hepsinin onunde egiliyorum… Sadece ben mutsuzum ben goruyorum saniyordum kiziyordum… Utandirdi beni bu sehrin insanlari…attim umitleri olan insanlarin icinde yasiyorum…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s