Tatil kitapları (1): Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm- Zülfü Livaneli

Tatile çıkmadan önceki akşam kütüphanemin önünde yaklaşık 45 dakika yanıma hangi kitapları alacağıma karar vermeye çalıştım. Bir alışkanlığım var. Aldığım her kitabın içerisine adım ve soyadımla birlikte, kitabın alındığı yer ve tarihi de yazarım. Kütüphanede 5 yıldır okunmayı bekleyen kitaplar olduğu gibi, bir kısmı da daha yeni alınmış tonlarca kitabın arasında 3-4 tanesini seçmek epeyce zorladı beni.

Neyse sonunda 4 kitapla yola çıkmayı başardım, üç kitabı valize koyup 1 tanesini yolda okumak üzere yanıma aldım. Son kitap alışverişinde Zülfü Livanelinin aklıma gelen ve okumadığım bütün kitaplarını almıştım. Yolda yanımdaki iki Zülfü Livaneli kitabından biri olan “Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm”ü okumaya başladım. Şimdiye kadar okuduğum tüm Zülfü Livaneli kitapları gibi su gibi aktı gitti. Öncelikle şimdiye kadar hiç okumadığım tarzda yazılmış bir romandı.

bir kedi bir adam bir ölüm

İsveç’e mülteci olarak gelen Sami Baran’ın hikayesini yine bir mülteci olan arkadaşı romanlaştırmak istiyor. Sami arkadaşının teklifini kabul etmekle birlikte, kendisi ile pazarlık ederek, kitabın biten  bölümlerini okuyup, istediği tüm değişiklikleri yapabileceği konusunda söz alıyor. Ancak kitap şekillenmeye başladıkça yapacağı düzeltmelerin kitabı nerede ise yeniden yazmakla eşdeğer olduğunu farkedip, her bir bölümün ardına eklenecek olan kendi hikayesini yazmaya başlıyor. İşte böylece, dönüşümlü olarak yazarın ve  baş kahramanının ağzından dinliyorsunuz hikayeyi.

Sami aslında apolitik, ne sağcı ne de solcu iken kendisini mülteci olarak Stockholm’de bulmuş bir adam. Acı bir hikayesi var, ancak hikayeyi kitabın ortalarına doğru kendi ağzından dinliyoruz. Bir psikiyatri kliniğinde tedavi görürken tesadüf eseri eski  ve gözden düşmüş bir bakanla karşılaşıyor. Bu ona hayatının en çok unutmaya çalıştığı dönemini hatırlatıyor ve ardından bir cinayet planı ortaya çıkıyor.

Kitapta ölüm ve adam daha baskın karakterler ancak kedi o kadar işlenmemiş aslında. Yine de Sami’nin kedisi Sirikit için yaptığı tespitler akılda kalıcı. Burada paylaştığım “get inspired and be more dog” videosundan sonra buyrun burada Sami’nin kedi ve köpeklere bakışını görün:

“Ben ömrüm boyunca bir köpek olarak yaşamıştım ama artık kesin kararım bir kediye dönüşmekti. Kedi olacaktım. … Artık hayatımda bir köpek gibi yaltaklanmalara, bağlanmalara, başkalarını kendime bağlama çabalarına, başımı okşatmaya, sevgi ve sıcaklık ihtiyacı içinde insanların bacaklarına sürünmeye, kuyruğumla birlikte tüylü kıçımıda sallayarak sevimli görünme gayretine hiç yer yoktu.  Uzun zaman önce bırakmıştım bunları. Köpek olduğum yıllarda hepsini yapmıştım, hem de fazla fazla; ama bu beni felakete götürmüştü. Ölümün kıyısına gelmiştim…”

“Bütün bunlar bir köpek gibi bağlanmam, sevgi ve merhamet dilenmem yüzünden başıma gelmişti. İnsan denilen yaratıklara ilişkin düşüncelerimin yanlışlığı yüzünden. Dünyayı aydınlık ve sıcak, merhametli bir yer gibi düşünmem yüzünden. Bütün köpekler saftır zaten. ”

“Oysa şimdi bir kediyim ben: Uzak, denetimli, soğukkanlı ve güçlü bir kedi. “

Biraz duygusuzlaştırılmış burada bizim minik minnoşlar. Gerçi az evvel bahçede koltuklardan birinin altına saklanan bir tekir kendisine biraz ilgi gösterince, rahatsız etme beni diye söylene söylene gitti ama hadi neyse 🙂

söylenen mırnav

Bundan yıllar önce Oya Baydar’ın Kedi Mektuplarını okumuş çok da zevk almıştım. Acaba başka hangi yazarlar kedi üzerine yazmışlardır diye Google’da bir arama yapınca, Gökhan Akçura’nın böyle bir derleme çalışması olduğunu gördüm. Kedi Kitabı adındaki bu kitapta pek çok yazarın kediler hakkındaki yazılarını toparlamış. Tez zamanda edinmem lazım.

Yorum bırakın