Yine bir pazar günü… Saat 8’i geçti bile. Gece yarısına doğru ilerliyor… Çok kalmadı, günün dönüp Pazartesi olmasına. Pazartesi sendromunuz var mı sizin? Bütün olaya sabah işe adım atana kadar aslında ama bunu bilmek bile Pazar akşamları üzerime çöken bu gıcık iç sıkıntısına engel değil. Yarını tatil alıp günümü gün edecektim ki yine mümkün olmadı. O yüzden yarın yine iş günü. Bir önceki yazıda kendime bir şey söz vermiştim. Mutlaka yeni şeyler dene, haftada en azından bir kez yeni bir şey yap diye. Bir sürü yeni şey deneme şansına kavuştum bu son 3 haftada. Ama belki de bu listeye haftada en azından bir kere de yazı yazma kuralını da eklemeliyim. Uzun süre yazmayınca insan hem anlatmaya nereden başlayacağını şaşırıyor hem de detayları unutuveriyor. Oysaki herşey en tazeyken güzel.
Şubat ayı da kolay geçmiyor. Böyle zamanlarda Susan Miller’dan medet umuyorum ama 28 Şubat’a kadar Merkür geri çekiliyor cümlesini okuduğumda bu aydan umudu kesmiştim zaten. Neyse şunun şurasında 28 Şubata kaç gün var ? Tam 5 gün. Hani önümüzdeki haftasonu düğün dernek yapıyor olabiliriz. Bıktık senden Merkür. Hadi git artık.
Bakalım neler yapmışız geçen bu zamanda…
Uzunca bir aradan sonra ilk kez okudum. Ayşe Kulin’in son kitabı Hayal’i, ara ara bulduğum boşluklarda okuyuverdiğim kitap bir çırpıda bitti. Ayşe Kulin’in ilk ve tek okuduğum kitabı Adı Aylin’di. O kadar aradan sonra okuyunca kendisini epeyce unuttuğumu anladım. Gerçekten çok akıcı dille yazıyormuş meğer. Yazar olma hikayesini anlattığı kitabında her kitap tanıtımının bir olay olduğundan ve her defasında pek çok polemiğe konu olduğundan bahsetmiş. Hayal’de de durum farklı olmadı. Çıktığı televizyon kanalında kurduğu cümleler yine ortalığı karıştırdı. Yine de gerçekten keyifle okuduğum bir kitap oldu Hayal. Özellikle blog yazarları arasında yazarlık hayali kuranlar varsa bu kitabı mutlaka okumalarını tavsiye ederim. Bakın ben bir yandan kitabı okurken bizim Pia hanım nasıl da poz vermiş.
Kitap okumak kadar zihni günün telaşından uzaklaştıran çok az şey var benim hayatımda. O yüzden en azından ayda 2 kitap okuyabilsem nefis olur diyorum kendime. Müthiş bi resetleme aracı. Herhangi bir filmden çok daha etkili. Yatağımın başınada dizilmi duran 6-7 tane kitap var bu gece itibarı ile en azından birini seçip başlamaya kararlıyım. Ama hangisine başlayacağına karar vermek de büyük bir sıkıntı. Her defasında alıp alıp bıraktığım kitaplar var. Bir de alakasız bir zamanda elime alıp da bırakamadan bitirdiklerim. Bakalım piyango hangisine çıkacak.
Geçen haftasonu Cuma akşamı yatağıma erkenden yatmış, İnternette geziniren House of Cards diye bir diziye rastladım. Aslında yeni bir dizi değilmiş. İlk sezonu bitmiş tam da bu aralar ikinci sezonu başlıyormuş Amerika’da. Siyaset geçen yıldan beri o kadar çok hepimizin hayatına girdi ki eğer siz de Türkiye’deki siyasetten illallah dediyseniz sizi House of Cards ile Amerikan siysetine komşu edelim. Başrol oyuncusu Kevin Spacey’in de döktürdüğünü söylemeliyim. Ancak şimdi fazla detaya girmeyip bunu başka bir yazıda ayrıca uzun uzun yazacağım demekle yetiniyorum.
İlk bölümü Türkçe altyazılı şekilde klasik dizi sitelerinden birinden izledim ancak geri kalanını izleyemeyince hafiften sinir olmuştum ki NetFlix’e rastladım. Şansımı deneyip, vpnim sayesinde üye oldum ve şimdi bütün yeni dizileri buradan takip edebiliyorum. Eğer sizin de şansınız varsa tavsiye ederim mutlaka deneyin. NetFlix tam bir deniz derya. Dil sorununuz yoksa keyifle sömürebileceğiniz bir hazine.
Gelelim bir toplant vesilesi ile keşfettiğimiz Yazane‘ye. Yazane bir coworking space. Yani diyelim ki freelance çalışıyorsunuz. Ofisiniz yok, arada bir uğrayıp çalışabileceğiniz, sakin, temiz, wi-fi internet bağlantısı olan, arada kahve içerken laflayabileceğiniz aynı ya da başka sektörde iş yapan insanlarla tanışıp kaynaşabileceğiniz, merkezi bir çalışma alanı arıyorsunuz. İşte burası Yazane 🙂 Biz tüm gün bir toplantı odası kiralayıp çalıştık. Toplantı yaparken yan odada verilen bir eğitimi duyup tanışıp buluşup konuşmak üzere emaillerimizi aldık. Hem de öğle arasında Karaköy’de olduğumuz için gidip oradaki minik kafelerden birinde keyif yapabildik. İşte böyle! İstanbul’un ve İstanbul’lunun çözüm üretebilme kapasitesine hayranım gerçekten de. İhtiyaçlar değiştikçe ona göre sunulan yenilikçi hizmet türlerinin de hastasıyım. Eğer siz de home office vs. çalışıyorsanız ve arada sıkılıp değişiklik yapmak isterseniz Yazane’yi bir deneyin derim.
Lezzet denemelerini yine bir başka yazıya bırakacağım iki lezzet var ki anlatmam lazım size. Birincisi Süt Burger. Kardeşimin bir gün eve getirdiği bu mucizevi lezzet eğer bal kaymak ve pan caketen hoşlanan biriyseniz sizin de çok hoşunuza gidecek. Kolay kolay her yerde bulunmuyor ama bulunca kaçırmamak lazım bunu.
İkincisi ise Güllüoğlu’nun ıspanaklı su böreği. Ölmeden önce yenmesi gereken 100 şey arasında bana kalırsa.
Benden şimdilik bu kadar, dilerim haftanız nefis geçsin, neşeyle karşılayın Mart ayını…
House of Cards, televizyon dünyasında oyunu değiştiren kült bir dizi. Normalde dizilerin deneme bölümleri çekilip, tutacağı düşünülürse yayına alınırken bu dizi deneme bölümü çekmeyi kabul etmemiş. Büyük yayıncı ağlarının hiçbirisi dizinin ilk 13 bölümünü deneme bölümü olmadan sipariş etmemiş. Yapımcılar Netflix’e gitmişler ve televizyon dünyasında OTT hizmeti veren bir platform işin rengini değiştirmiş. Netflix, dizinin 13 bölümünü birden, aynı tarihte platformuna koymuş. Bir sonraki bölüm için bir hafta beklemek gerekmemiş. Kevin Spacey’nin House of Cards ile ilgili anlattıklarını youtube’da izleyebilirsiniz. OTT nedir diye soracak olursanız, geleceğin televizyon izleme anlayışı demek yanlış olmaz sanırım…
House of Cards’a başlayarak gerçekten çok iyi etmişsin. Dizi dünyasını değiştiren bir dizi ki geçen sene emmy lere aday gösterilen Tarihteki tek internet üzerinden yayınlanan dizi. 2. sezonu da çok heyecanlı başladı kesinlikle devam etmeni öneririm çok şaşırmaya hazır ol 🙂 Kevin Spacey daha nasıl döktürecek bi bilsen ah ah. İçim kıpır kıpır oluyo onun oyunculuğunu düşününce. Çok doğru bi seçim House of Cards :))