Bazı Pazartesiler ne kadar da güzel, mesela işe gitmediğiniz Pazartesiler…. Hele o kadar yorulmuşsanız, bir işi güzel sonuçlandırmışsanız ve kendinizi kendi kendinize kalacağınız bir kaç gün ile ödüllendirmek ne kadar da tatlı. Kafamda hala yapılacaklar listeleri dönüp dolaşadursun, bu haftayı kendime ayırdım. İş telefonum halen açık, emailler geliyor gidiyor arada göz ucu ile neler oluyor diye bakmaktan geri duramıyordum ki az evvel kesin karar verdim, telefon çalmadığı sürece ellemeyeceğim o telefona. Öğle vakti kalkıp, acele etmeden hazırladığım bir sabah kahvaltısının tadını çıkardım. Ancak resmini çekmeyi unuttum. Olsun aşağıdaki fotoğraf da 23 Nisan tatilinden kalma… Temsili olarak burada o dursun.
Özlediğim şeylerden biri bu blogdu bu geçen zaman içerisinde. Dün gece takip ettiğim blogları toplu bir şekilde okudum, üzerine gece saat geç de olsa Kapadokya’nın ikinci yazısını yazabildim, ama aslında daha anlatacaklarım bitmedi.
İlk haberim Cihangir- Leyla’dan! Bir gün instagramda Leyla’da konuk bir şef olacağını duyunca düşünmeden rezervasyon yaptırdım. Orkestra şefi Cem Mansur bir Pazartesi akşamı Leyla’da yemek pişirecekti.
Cem Mansur’u çok tanımam ama değişik bir deneyim olacağını düşünerek rezervasyonumu yaptım ve gün geldiğinde Leyla’nın beyaz örtüler serili masasında yerimizi aldık. İçerisi çok kalabalık değildi, kaşınızdakini duymak için sesinizi yükseltmeniz gerekmiyordu. Çok zevkli bir sohbetle nefis bir akşam geçirdik. Gelelim menüye,
- Havuç/pırasa mücveri
- Cemitos (füme uskumrupatesi ve karamelize flambé biberler)
- Kereviz/Armut çorbası
- Mandalina/teriyaki somon
- Fırında patates
- Karamelize kayısı/sakızlı muhallebi
Benim menüdeki favorim karamelize kayısılı sakızlı muhallebi oldu. Çok beğendik diyip, tarifini sorunca Cem mansur kendisi masamızı ziyaret edip, nasıl yaptığını anlattı. Hatta birer porsiyon daha ister misiniz dedi ancak o kadar çok doymuştuk ki teşekkür ettik.
Benim dünyadan kopuk şekilde yaşadığım haftalarda, Türkan Şoray yemek yapmış Leyla’da. Bu hafta Perşembe akşamı ise Murat Belge mutfakta olacakmış. Murat Belge’nin “Tarih Boyunca Yemek Kültürü” kitabı benim bayılarak okuduğum ve başucumdan ayırmadığım bir kitap oldu yıllarca. Hatta hala ara ara açıp bakar, mutlu olurum. Bu Perşembe akşamı “Başka kentler, Başka Denizler” serisi de dahil yanımda bir bavul kitapla gidip hem Murat Belge’nin elinden yemek yiyeceğim hem de kitaplarımı imzalatacağım Leyla’da.
Konumuz mutfak bu yazıda o zaman bir de güzel tabak tasarımcısından bahsetmek istiyorum size. Mojabuka’yı Instagram’da keşfettiğim gün kendi tasarladıkları konuşan tabaklara bayılmıştım. Hemen dört tabak siparişi verdim, en sevdiğimi burada sizinle paylaşıyorum. Bir internet insanı olarak bu tabağa bayılmamam tabi ki mümkün değildi. Henüz bu sevgili tabaklarımı kullanmaya kıyamadım. Dolabın bir köşesinde kutularının içerisinde bekliyorlar ama söz verdim kendime yakında ilk siftahımı yapacağım. Siz de daha farklı örnekleri görmek isterseniz buyrun buradan bakabilirsiniz.
Mutfakla ilgili bir de geç kalmış haber vermek istiyorum. Çok sevdiğim arkadaşlarımdan birinin müthiş bir enerjiyle yönettiği bir girişim haberi bu: Taze Direkt
Daha önce yazmıştım et konusunda çok sıkıntı çeken biri olduğumu, Atlas kasabından sonra Taze Direkt’in etleri de beni çok ama çok mutlu etti. Bir kuzu pirzolaları var gerçekten de yanağınızı dayayıp uyursunuz. Bıraksanız her öğünde tüketecek kadar çok sevdim.
Taze Direkt sadece et satmıyor, taze meyve, sebzenin yanında süt ürünleri ve kahvaltılıklar konusunda da çok iyiler.Tulum peynirleri ve bez sucuklarının da hastasıyım. Umarım kalıcı olurlar.
Şimdilik benden bu kadar, bu hafta başka anlatacaklarım da olacak ama bir randevuya yetişmeden önceki kısa vaktimde bu ara kalan tavsiyeleri sizinle paylaşmak istedim. Keyifli haftalar…
Peki ya tarifin kendisi ? 🙂