Browse by:

İstanbul kazan biz kepçe geziniyoruz ağzımız kulaklarımızda…

Buralara uğrama sıklığım yine azalmaya başladı sanki. Hiç de memnun değilim bu durumdan çünkü haftalar ve günler boyunca aklıma gelen bir bir çeşit enteresan şeyi not dahi alamadan unutuveriyorum. Oysaki hergün biraz zaman ayırsam şu yazma işine geri dönüp baktığımda gerçekten de tadından yenmeyecek. Sokakta gezindiğim zamanlar dışında evde ya çalışıp ya da interneti karıştırmaya…

Yeni bir ev, yeni bir hayat: Daha çok çalışmam, yemekler yapmam, okumam, izlemem, görmem lazım

Seyahat yazıları yazmayı iki sebepten dolayı çok seviyorum. Birincisi belki benden sonra aynı yerlere gidecek olanlara bir faydam dokunur düşüncesi. İkincisi gördüklerimi, denediklerimi yediklerimi ve hissettiklerimi unutmama isteği. Ama çok uzun uzun seyahat yazınca da aslında sanki görev bilinciyle yazıyormuşum gibi bir havaya bürünüyorum galiba. Planlı şekilde 1,2,3,4 diye giden gezi notları hem iyi hem…

Eylül geldi bile: Konserler

Hoşgeldin Eylül. Yıllardır en heyecanlanarak beklediğim ay bu benim. Daha öğrenciyken bile tatilden bayıp, okulun açılmasına 1-2 hafta kala heyecanlandığım, sanki ilk defa okula gidecek gibi hafif kalp çarpıntısı yaşadığım günler çok uzak değil henüz. Şimdilerdeyse Eylül demek yeni sezonu açıyoruz demek.  Yeni projeler, konserler, tiyatrolar demek Eylül benim için. Bu sene de beni yanıltmadı.…

Revisited: Boğaz Turu, Pera Balık, Hayal Kahvesi – Great evening in Istanbul…

Ne kadar çok ülkeyi-şehri gezip dönersem döneyim,  sabahları motora-vapura binip karşıya geçerken İstanbul’da olduğuma, bu şehirde yaşadığıma dua edenlerdenim ben. Hele şu aralar püfür püfür esen poyrazı, masmavi boğazı, keşfedecek kuytusu köşesiyle yine gönlümün bir numarası… Bir akşam üstü bütün şirket bir tekneye doluşmuş vaziyette elimde bir kadeh beyaz şarapla güvertede otururken etrafı seyredip bunları…

Her Güne Bir Müzik: Genç Osman

Ne çok zaman oldu ben bu her güne bir müzik yazılarını yazmayalı. Bundan 2 ay kadar önce Adam’ın dinlettiği yeni çıkmış bir albüm. Eskilerin Mavi Sakal diye bildiği. Şimdikilerin Genç Osman diyeceği. Gerçekten de çok güzel iki şarkı paylaşıyorum aşağıda. Henüz video klipleri yok. Ama dinlemeye ve edinmeye çok değer. Hep Aynı Affet Gitsin Affet…

Pera Balık, Mashrou Leila ve çok eğlenceli bir gece

Bu hafta salı günü Adamla iş çıkışı saat yediyi bir kaç dakika geçe Taksim’de buluşmak üzere sözleştik. Konser öncesi hem bir kadeh bir şeyler içip hem de açlığımızı gidermek için daha önce bir kez gittiğimiz Pera Balık’ın yolunu tuttuk. Bundan yaklaşık 3 ay kadar önce bir arkadaşımız vesilesiyle keşfettiğimiz Pera Balık’a epeydir uğramak istiyordum ama bir…

Sabırtaşı ve Imam Baildi

Bu hafta Babylon’daki Imam Baildi Konserine gittik. Konser beni daha ilk gördüğümde çok heyecanlandırmıştı. O yüzden bekledik konser gününü öncesinde de internette gezinirken rastladığımız bir lezzet durağını ziyaret edelim dedik. O yüzden İstiklal’de Galatasaray Lisesinin tam karşısındaki Sabırtaşı’nın sabır çatlatan merdivenlerini çıktık. İlk girdiğimizde yemek kokusu çarptı yüzümüze, hafif havasız. Önceden topladığımız bilgi burada içli…

“All God does is watch us and kill us when we get boring. We must never, ever be boring.”

Bugünüm boş boş ve internette bir oraya bir buraya savrularak geçti. Dişarıda tüm gün deli gibi yağmur yağarken, ben kanepede kah Pia ile didişerek kah haftasonu gezilerine, konser biletlerine bakarak mayıştım. Hani bazı zamanlar olur ya bir sürü şey yapmak istersin ama nereden başayacağını bilemediğin için yerinden kıpırdayasın gelmez. Yeni bir kitaba başlamak istiyorum ama…

“Blues is like apples. You need to get one everyday”

Back to blog! Bir cümle lazım bana başlamak için. Bir fincan kahve üstümde bir miskinlik. Kafamda yapılacak işler listesi. Ama başlamak lazim bir yerden. Belki de bir günden.    Öyle çok zaman geçti aradan, sıralayamadan, ama yuvarlanaraktan. Bazen bunalıp hiç plan yapamadan sadece günü kurtararaktan. Şimdi yazmazsam bir daha hiç yazamayacak gibi bir cümle lazım…

I love Mondays…

Sabahın köründe kalkıp bir kahve suyu koyup üstüne kaynamasını bile bekleyemeden kendimi dışarı attım bu sabah. Hedef doğruca Koşuyolu pazarıydı. Pazar  daha yeni yeni kuruluyor, kimi tezgahlar doluyken kimileri kasalardaki meyve sebzelerin yerleşmesini bekliyordu. Bizim pazarımız zaten çok sevimli bir pazar. hani pazar sevmeyenlerin bile bayılacağı cinsten, temiz, pak, sessiz. Hızlı hızlı dolaştım, çok oyalanmadan…