Kalktık Fethiye’ye kadar geldik. Ölüdenizi görmeden buralardan gidersek ayıp olur diye düşünüyoruz doğal olarak. Dünyada Türkiye’de olduğundan daha ünlü olan bu dibi kum rengi turkuaz dünya harikasının bir de hikayesi var. Lagün’ün hemen doğu ucundaki dümdüz Belcekız plajı da adını bu hikayeden alıyor.
Fethiye merkezden dolmuşa bindiniz 4,5 TL verdiniz.Yaklaşık 14 kmlik inişli çıkışlı bir yolculuğun ardından Ölüdenizdesiniz. 4,5 TL’de Ölüdeniz girişinde verdiniz. Ardından şemsiyeye 6TL, şezlonga da 6TL verdiniz ve balık istifi durumundaki plajda bir yer buldunuz. Lagün tarafı tam felaket, su sığ ve kalabalıktan dolayı iyice bulanık. Çoluk çocuk bağırışıp çığrışmakta. Daral geliyor insana. Eğer daha önce gitmedi iseniz gidin görün. Belce kız tarafında bir yer bulun kendinize.
Biz lagün dışında Ölüdeniz’e ününü kazandıran turkuaz rengi kıyıda denizin hemen dibinde bir yer bulduk kendimize. Baba Dağından atlayan paraglidingcileri izledik, fotoğraflarını çektik. Ancak 1 bilemediniz 2 saat sonra eh yeter bize burası haydi gidelim dedik!
O sırada Ölüdenize kadar gelmişken bizim açımızdan yapılacak en akıllıca şeylerden biri Kayaköy’e gitmekti. Saat yavaş yavaş yavaş 4-5 sularına geliyordu. Bir heyecan dolmuşa binip kendimizi Hisarönüne attık. Buradan da Kayaköy’e yollandık.
Tepeye çıkmadan önce köyün girişindeki bir çay evinde mola verdik.
Vakit biraz daha geçti ve böylece biz tam zamanı diyerek tepeye tırmandık ve karşımıza çıkan hayalet köyün boyutu bizi şaşkına çevirdi. Yabancıların Kayaköy’e neden ghost village dediklerini de böylece anlamış olduk. Bütün Fethiye tatilimiz boyunca bizi en çok etkileyen yer sanırım burası oldu.
Kayaköy eski bir Rum yerleşimi. Anadolu Rumları tarım yapılmaya elverişli araziye ev kurmazlarmış. O yüzden Kayaköy’ün aşağısındaki düzlük arazileri ekip biçerken, bu taşlık tepelere de evlerini köylerini kurmuşlar. Tam 3500 tane ev var burada. Köy demek ne derece doğru bilmiyorum çünkü 1922 yılına kadar 25.000 nüfusu barındırıyormuş! Eski ismi Levissi. Kurtuluş Savaşının ardından yapılan mübadele sonucunda köydeki Rumlar Yunanistan’a giderken, Batı Trakyalı Türkler de buraya yerleştirilmiş. Köyün yeni ahalisi hiç biri diğerinin ışığını kesmeyen bu taş evleri beğenmeyerek aşağıdaki düzlüğe yerleşmeyi tercih etmiş. Böylece burasıu gerçek bir hayalet köye dönüşmüş.
Köyün diğer ucunda bir de sanat kampı var. Alternatif tatil yapmayı düşünenlere duyurulur. Bir sonraki yazıda yaptığımız tekne turlarına bakalım diyorum
19 ağustos 2016 günü sabah gittim bu rum köyüne . para vermeden ara bir yol kenarından çıktım. tepede bir kilise var. oraya çıktım etrafını tadilattan dolayı kapamışlardı. bende demirlerin üzerinden atlayıp girdim kiliseye. içinin resimlerini çektim. çıktım. bir incir ağacı yardımı ile indim demirlerden. inerken bastığım bir taş yerinden oynadı. sırt üstü 5 metre taşların üzerinde çarpa çarpa yuvarlandım. sağım solum hep çizildi. sanırım kapalı olduğu için illegal olarak girdiğim kilisenin papazlarının ruhları beni bu hale soktu.aşağı indiğimde kan ter içerisinde üstüm başım dikenli pıtırak ve sıyrıklarıma tuzlu terimin değmesinden dolayı fişir fişir yanan yaralarımla yola devam ettim.