Uzak doğu yeni yeni ilgi alanıma giren bir coğrafya… Bu yıl bir toplantı sebebiyle Hong Kong’a yolumun düşeceğini öğrendiğimde mutlaka bir iki gün önceden gitmem gerek diye düşündüm… Sonra biraz tereddüt ettim… Ama uçak biletini almaya sıra geldiğinde dedim ki kaçırma bu fırsatı. Geçen yıl yine iş için Tayland’a gittiğimde nerede ise toplantılar yüzünden otelden çıkamadan geri gelmiş, ama Allahtan şirketin düzenlediği bir sosyal aktivite sayesinde nefis bir yemek kursuna katılma şansına kavuşmuştum. Kafamda bir süre gelgit yaşadıktan sonra, uçuş günümü 3 gün öncesine çekerek, Hong Kong’un yolunu tuttum.
Gelelim bir kaç pratik bilgiye. Hong Kong Çin’in bir özerk bölgesi ve Çin’den farklı olarak Türk vatandaşlarının 30 güne kadar vizesiz girebildikleri bir toprak. Para Birimi Hong Kong Doları. Benim gittiğim tarihlerde bir TL 3.4 Hong Kong doları idi. Hong Kong’a gelir gelmez yapılabilecek en iyi şeylerden biri bir Octopus kartı almak. Bu kart tıpkı Londra’daki Oyster gibi tüm toplu taşıma araçlarında geçerli. Hatta 7/11 magazaları gibi bir takım zincir mağazalarda da bu kartı kullanarak alışveriş yapabiliyorsunuz. Ben Lonely Planet’ın kitabı ile gezdim Hong Kong’u size de tavsiye ederim. Epeyce iyi bir kaynak oldu benim için.
Dört bölgeden oluşuyor Hong Kong: Hong Kong Adası, Lantau Adası, Kowloon ve New Territories. Benim otelim aynı zamanda Hong Kong’un iş merkezinin de yer aldığı Hong Kong Adasında. Tüm adalar arasında erişim çok kolay. Müthiş bir metro altyapısı, otobüs ve tekne ulaşım ağı kurmuşlar. Hava çok sıcak olmasa da nemden dolayı olan sıcaklığın 10 derece fazlasını hissediyor insan. O yüzden benim gibi nemden nefret eden biriyseniz ve Temmuz-Eylül aylarında Hong Kong’u ziyaret edecekeniz büyük olasılıkla havasından nefret edeceksiniz.
Cumartesi günü akşama doğru varıyor uçağım Hong Kong’a. O akşam hiç bir şey yapmadan otelde kalıp dinleniyorum ve bu sayede pazar sabahı erkenden uyanıyorum. Resepsiyondan Victoria Tepesine nasıl en rahat gidebileceğimin bilgisini aldıktan sonra yola koyuldum. Tepeye çıkmanın iki yolu var biri tramway ikincisi otobüs. Otobüslerde para da geçiyor eger kartınız yoksa, ancak bozuk para bulundurmanız lazım yanınızda. Zira otobüs şoförleri para üstü vermiyorlar. Ben otobüsle gidip tramwayla döndüm. Çoğunluk tam tersini tercih ettiği için epeyce uzayan tramway kuyruklarında bekleyip zaman kaybediyorlar. Oysaki Otobüsle giderseniz hem zamandan kazanırsınız hem de dönüşte tramwayda o kadar uzun bir kuyruk olmadığı için aynı manzaranın tadını çıkarabilirsiniz.
Victoria tepesinden manzara gerçekten de şahane. Kartpostallarda görebileceğiniz bir gökdelen manzarası. Biraz New York çakması 🙂
2014 bu manzara resmini çekebileceğiniz kulenin inşasının 20. yıldönümü imiş. O yüzden ziyaretçilerin anılarına kaydedebilecekleri, önünde resim çekip sevdiklerine not yazabilecekleri standlar da kurmuşlar. Ben de adete uyarak kalp şeklinde bir kartta Adam’a ilanı aşk edip astım. Resmini de çekip ona gönderdim 🙂 Bir nevi köprülere kilit asmak gibi bu tip adetler gün geçtikçe yaygınlaşıyor sanırım.
Tepeden görünen manzara sadece gökdelenlerle de sınırlı değil. Bana sorarsanız arka taraftaki tepeler, yeşiller ve maviler daha çekici… Tabi adada yerleşime uygun çok alan olmadığı için bizim TOKİ’ler misali her yere beton yığmaya devam ediyor Hong Kong’lular. Anlatılanlara göre 150 metre karelik bir dairenin aylık kirası 7000 Avrodan başlıyormuş. Yerleşim alanı çok dar olduğu için yerleşim yerleri hep çok çok ama çok katlı. Daireler küçük. Bu iklimde klimasız yaşamak da pek mümkün olmadığı için sokakta yürürken kafanıza klima suları damlamadan yürümek nerede ise imkansız. Nüfus yoğunluğu en yüksek yerlerden biri Hong Kong. Hong Kong’da her yer Taksim!
Tepede manzarayı izleyip yaklaşık yarım saat 40 dakika kadar burada oyalandıktan sonra tramvayla yeniden şehir merkezine iniyorum.
İndikten sonra şehrin Soho tarafına doğru ilerleyerek yaklaşık 20 dakikalık bir yürüyüşten sonra Man Mo Tapınağındayım. Bu Tapınak 19. yüzyıldan kalma bir yapı imiş. Man Çince’de Edebiyat Tanrısı, Mo ise Savaş tanrısı anlamına geliyormuş. Tapınağa yaklaşırken yanan tütsülerin kokusunu da alıyorsunuz. İçerisi yanan mumların ısısı da katılınca hamamdan farksız. Uzun süre kalınca kan ter içinde kalmamak mümkün değil.
Tapınaktan çıktıktan sonra deniz kıyısına inip Star Ferry’e binerek karşıya geçmek istiyorum. Denize doğru yokuş aşağı inerken Graham market’dan da geçmeyi ihmal etmiyorum. Sokak arasında kurulmuş bir pazar burası. Deniz ürünlerinin yanında az miktarda sebze de satılıyor.
Feribot istasyonuna gelince okları takip ederek Star Ferry’i buluyorum. Bizim Üsküdar- Kabataş motorlarının geçtiği kadar bir mesafeyi geçiyor Hong Kong’un bu ünlü Star Ferrysi. Bana sorarsanız İstanbul’da yaşayan biri için çok anlamlı bir tarafı yok. Ama gidince binmeden gelmeye de içiniz el vermez.
Star Ferry beni Hong Kong’un Kowloon tarafına getiriyor. Kowloon Hong Kong’un nüfus yoğunluğunu en yoğun olduğu yerlerden biri. Ünlü markaların yan yana dizildiği geniş caddeler de. Bu arada, Avenue of Stars denilen sahil yolundaki Jackie Chen heykeli de burada. Yemek yiyecek bir yer arayışı içerisinde epeyce yürüyorum ama gönlüme göre bir yer bulamıyorum. Sıcak bastırdıkça bastırıyor bir yorgunluk çöküveriyor üzerime ve ben otele dönüp biraz dinlendikten sonra akşam üstü yeniden çıkmaya karar veriyorum. Dönüş düşündüğümden kısa sürüyor. Hong Kongluların metrosu olan MRT istasyonunu bulur bulmaz yaklaşık 15 dakiak içerisinde otelde oluyorum. Gerçekten nefis!
Akşam otelden çıkabildiğimde artık hava kararmış. Bu defa güzel bir yemek yiyip, ışık gösterisini izlemek üzere yeniden Kowloon tarafına geçiyorum. Bu defa MRT ile. Kendime gökdelen manzaralı güzel bir restoran bulup siparişimi veriyorum. Yemek güzel ancak bir tabak iyi et, sebze ve bir kadeh beyaz Yeni Zelanda şarabına ödenen para Türkiye’dekinden epeyce yüksek. Yaklaşık 700 Hong Kong Doları hesap geliyor önüme. Bu yaklaşık 200 TL gibi bir rakam. Bence epeyce yüksek bir rakam!
Yemekten sonra sahil yolunda yürüyüşe çıkıyorum… Amatör gruplar müzik yapıyorlar… Sahildeki ışıklandırmaların önünde fotoğraf çektiren pek çok insan var…
Ne olduğunu çözemediğim şu aşağıdaki tekne sanırım denizden Hong Kong turu yaptırıyor turistlere..
Saat 8 gibi ışık gösterisi başlıyor. Çok ahım şahım bir şey değil ama işte turist olunca kitapta yazanları yapayım derdine düştüğünden dolayı insan bekleyip izliyor. Bakın Kowloon’dan Hong Kong adası geceleri nasıl görünüyor…
Yeniden otele dönüyorum. Ertesi gün Lantau Adasında Büyük Budayı görmeye gideceğim. Dinlenmek lazım diye düşünüyorum. Otelde hemen uyuyamasam da biraz okuduktan sonra deliksiz bir uykuya dalıveriyorum.