Tokyo’dan kısa kısa notlar..

Geçen hafta Cuma akşamı koşturarak eve geldiğimde hazırlanacak bir valiz beni bekliyordu. Tokyo uçak biletim, pasaportum, bir miktar dolar ve kredi kartlarım hazırdı. Ancak,  aylardır gideceğimi bilmeme rağmen ne Japonya ne de Tokyo hakkında doğru dürüst bir şey bilmiyordum.  Hissettiğim çaresizlik ise inanılmazdı. Sen kalk dünyanın öbür ucuna git ve gittiğin şehir hakkında üstünkörü bilgiye sahip ol. Eve bilgisayarımı ve çantadaki diğer ağırlıkları atıp yeniden çıktım, doğru Valikonağı Caddesindeki Pandora Kitabevinin yolunu tuttum.  Bir Tokyo bir de Japonya Rehberi aldıktan sonra artık gitmeye biraz daha hazırdım sanki. Gece saat iki civarında uçak kalktıktan sonra ben yemek servisini bile beklemeden uyuyuverdim. O kadar iyi uyumuşum ki, gözümü açtığımda Çin hava sahasından çıkmak üzereydik. Yerel saate göre akşam olmuştu ama benim vücut saatim hala sabahta takılıp kalmıştı. Uçağın içi yemek kokularıyla dolup taşarken benim ihtiyacım olan tek şey iyi bir kahve biraz ekmek biraz tereyağı, tuz ve karabiberdi.JaponyaGitmeden evvel kontrol ettiğim iki şey oldu. Biri hava durumu diğeri de elektrik prizlerinin durumuydu. Japonya’da Amerikan prizleri kullanılıyor o yüzden giderken yanınıza priz adaptörünüzü almayı unutmayın. Hava ise şansıma şahane görünüyordu. Öyle ki bir hafta boyunca uzun kollu ince penyeler ve bildiğiniz normal tişörtler dışında bir şey giymedim. Söylediklerine göre Japonyaya gitmek için en iyi mevsim sakuraların açtığı ilkbahar ve yaprakların kızarmaya başladığı sonbahar. Yaz aylarının aşırı derecede nemli geçtiği söyleniyor.

Türk Hava Yolları Tokyo’da Narita Havalimanına iniyor. Narita’dan Tokyo trafiğe göre 60 ila 90 dakika sürüyor. En mantıklısı ya trenle Tokyo Station’a gelip oradan metro ile otelinize geçmek ya da Airport Limousine adındaki otobüsün uğradığı otellerden birinde kalıyorsanız direkt Airport Limousine’e binmek. Aman diyeyim taksiye binmeye kalkmayın. 200 ila 300 dolar civarında bir para ödeyebilirsiniz. Havalimanından çıkmadan önce yapmanız gereken işlerden biri Japon Yen’i edinmek. Zira ben Tokyo’da geçirdiğim bir hafta boyunca hiç bir yerde döviz bürosuna denk gelemedim ama kredi kartı taksiler de dahil pek çok yerde geçiyor.

Şehrin nüfusu 13 milyonun üzerinde nüfus yoğunluğu İstanbul’dan fazla. Özellikle sabah mesai başlangıcı ve akşam mesai başlangıcında Tokyo trenlerinin balık istifi dolu olduğundan bahsediliyor. Bunun dışında tertemiz bir şehir, sokaklarda çöp yok, musluktan akan su içilebiliyor, havası mis gibi. Bence tek sıkıntı  Japonca bilmemek. Onun dışında cidden gül gibi memleket.

Türkiye’den ayrılmadan önce bir tanıdık bulup günlük rehber bulup bulamayacağımı sormuştum. Tokyo’da en çok neyi görmek istediğimi sorduklarında sıralamayı tarih, yemek, alışveriş olarak yaptım.  Bunun üzerine rehberli bir tur yerine  Hatobus‘ın turlarından Dinamik Tokyo Turu önerdiler. Eğer Tokyo cahili iseniz, Japoncanız yoksa ya da  güvenmiyorsanız bence çok mantıklı bir seçenek. Benim dışımda tura katılan turistlerin büyük çoğunluğu Amerikalı, bir kısmı da Avusturalyalı idi, iki Fransız ve iki Tayvanlı  ile tanıştığımı da söyleyeyim.

Tokyo Tower:

İlk durağımız Tokyo Tower. Eiffel Kulesinin bir kopyası gibi görünen Tokyo Tower şehrin panoramik manzarasını görmek için en iyi yerlerden biri. Benim çok ilgimi çekmedi ama mutlaka meraklıları vardır. Kulenin boyu 333 metre, yani Eiffel’den 13 metre daha uzunmuş. Depreme karşı dayanıklı hafif bir malzemeden yapılmış. Açıldığı 1958 yılında Radyo ve Televizyon yayını için kullanılıyormuş. Şimdi yeni bir kuleleri var. İsmi SkyTree tahmin edebileceğini üzere daha da yüksek. Tokyo Tower

IMG_20151018_093651Çay seramonisi

Tokyo Tower’dan sonra bir çay seramonisi izlemeye gittik. Çay seramonisi Japon kültürünün en önemli parçalarından biri.  Uzun yıllar süren eğitimlerden sonra bir çay üstadı (tea master) olabiliyormuşsunuz. Bu seramonide kullanılan yeşil çay toz halinde. Hazırlaması nerede ise yarım saati buluyor. Bu törenler yemyeşil parkların içerisindeki çay evlerinde yapılıyor. Eve girerken ayakkabılarınızı çıkartıyorsunuz. Yerde dizlerinizin üzerine oturarak Çay Üstadının çayınızı hazırlamasını bekliyorsunuz. Kökenleri yaklaşık 400 yıl önceye dayanan bu seramoni zen budizminden büyük ölçüde etkilenmiş.  Törende hem çay üstadının hem de misafirlerin uyması gereken kurallar var.  Çayın hazırlanışı, kullanılan aletlerin bir bezle silinişi, elinize aldığınız çay bardağını tutuş şekliniz, nasıl içeceğiniz, boş bardağınızı çay üstadına nasıl geri vereceğiniz kurallara bağlanmış halde. Yarım saatlik bir seramonide çay ve zen budizmini kavramak epeyce zor olduğundan burada  benim en çok ilgimi çeken şey çayın tadı oldu. Burada sundukları yeşil çay Bizim Türkiye’de içtiklerimizle kıyaslandığında gerçekten çok farklı, çok daha yoğun, çok daha yeşil. Bizim içtiklerimiz Japonların yeşil çayının yanında bulaşık suyundan hallice bir şey. Ben tadını sevdim, gerçekten de arındırıcı bir etkisi olduğunu daha yudumlarken hissedebiliyorsunuz.Yeşil Çay

Shabu- Shabu

Tokyo Tower ve çay seremonisinden sonra öğle yemeğine geçtik.  Menüde yöresel bir tat olacağı yazıyordu ancak ne olduğunu bilmiyorduk. Restorana geldiğimizde soframızın kurulu olduğunu gördük.  Üzerinde minik bir kızartma tavası olan ufak bir tüp bento dedikleri iki ayrı kutu yemekle birlikte bizi bekliyordu. Üstte gördüğünüz kutunun içindekiler pişmiş deniz ürünlerinden oluşuyor. Japonların kızartmalarda kullanıdıkları ve et ya da sebzeyi batırdıkları sos/kaplama malzemesi genelde tatlımsı bir tada sahip. Bu benim çok da hoşuma giden bir şey değil. Yine de yenmeyecek gibi de değil.

IMG_20151018_114907

Üstteki kutuyu kaldırıp alttakine baktığımda içinde sebze ve incecik dilimlenmiş biftek olduğunu görüyorum.

IMG_20151018_114848

Şimdi kendi yemeğimizi kendimiz pişireceğiz… İşte pişirme talimatları..

shabu shabu

Altı harlı ateşte yanan minik tavanın içerisine önce etleri atıp, pembelikleri geçinceye kadar pişiriyoruz. Bu arada tavanın içindeki yağ değil, bir çeşit sebze suyu sanırım. Etleri aldıktan sonra bento kutusunun içindeki sebzeleri de aynı şekilde tavada pişiriyoruz. yemeğimizi gelen bir kase pilav takviyesi ile yiyoruz. Epeyce gösterişli bir yemek sunumu değil mi? alevler, dumanlar, kabarcıklar 🙂

SHABU SHABU

shabu shabu

Yemekten sonraki durağımız İmparatorluk Sarayı…

İmparatorluk Sarayı ve Nijubashi Köprüsü 

Tokyo Kraliyet Sarayı şu anda İmparator ve İmparatoriçenin ikamet ettiği mekan o yüzden ziyarete açık değil. Sarayı büyük bir bahçe çevreliyor ve bu bahçenin bir bölümü de geziliyor.  Sarayın tam önündeki Nijubashi Köprüsü ise turistler için tam bir çekim noktası.  Rehber sarayı anlatırken öyle bir noktaya işaret etti ki gülümsemekten kendimi alamadım. Burada oturan İmparator ve İmparatoriçenin maliyetinin Japon halkı tarafından vergilerle ödendiğini ve bu rakamın yılda kişi başına 1 Amerikan Doları olduğunu söyledi. Harcanan para belli, vatandaşlar sarayın nasıl finanse edildiğinden ve bunun kendilerine ne kadar mal olduğundan haberdar. Saray ziyaretçilere yılda sadece iki gün açık. Bu günler dışında sadece bu köprünün ve sarayın uzaktan resmini çekmekle ve sarayın doğu bölümündeki bahçeleri gezmekle yetiniyorsunuz.  Biz doğudaki bahçeleri gezemedik ancak bir sonraki durağımız  çok güzel bir park oldu.Japon İmparatorluk sarayı ve Nijubashi köprüsüHamarikyu Parkı

Tokyo çok katlı çok sayıda binanın bulunduğu tam bir inşaat ve sehir planlaması harikası şehir ve yüksek nüfus yoğunluğunun  bile insanları yeşil alandan mahrum bırakmamış. Parklar, sandviçleri ve ellerinde içecekleri ile banklarda oturan, sessizlik içerisinde ağaçları, ördekleri, göleti izleyen insanlarla dolu. Kafamı yukarı çevirdiğimde, arkadaki yüksek katlı plaza manzaraları bana İstanbul-Levent’i hatırlatsa da kafamı eğdiğim anda bu gerçek mi diye sormaktan kendimi alamıyorum. Evet gerçek! Evet böyle de olabiliyor! Hamarikyu GardenBurada gördüğünüz yeni yapılan bir çay evi.
Hamarikyu garden
Şu aşağıda gördüğünüz ağaç 300 yaşında bir karaçam. 1709’da dikilmiş. Ne acayip geliyor değil mi? Biz olsak çoktan kereste yapar mıydık acaba?Hamarikyu gardenBu arada şehirdeki ağaçlarla ilgili olarak farkettiğim bir başka şeyide atlamadan anlatmak istiyorum. Tokyo büyük bir bonzai bahçesine benziyor aslında. Ağçların hepsinin sürekli olarak budandıkları ve şekillendirildikleri ilk bakışta belli oluyor. bu da gerçekten ziyaret edenlere bonzai bahçesinde geziyormuş hissi veriyor.tokyo ağaçlarıHamarikyu parkından sonra bir tekneye binerek Sumida nehri üzerinden  Asakusa Kannon (Senso ji) tapınağının olduğu bölgeye doğru hareket ettik.

Asakusa Kannon (Senso ji) Tapınağı ve Nakasamise-dori Sokağı

Japonya’da iki tip tapınak bulunuyor. Birincisi Şinto Tapınakları ikincisi ise Budist tapınakları. Benim gördüğüm Budist Tapınakları rengarenklerdi. Her köşesi ayrı güzel Asakusa Kannon’u gördüğümde Tokyo Tower’da geçirdiğim zamana üzüldüm. Burası özellikle tapınağa çıkan Nakasamise-Dori soğağı ile birlikte sıkılmadan yarım gününüzü geçirebileceğiniz bir yer. İnanılmaz kalabalık, abartısız şekilde iğne atsanız yere düşmüyor.Senso ji templeTapınak civarında çok sayıda kimonolu genç adam ve kadına rastladım. Sonradan öğrendim ki insanlar kimono kiralayıp buralara resim çektirmeye geliyorlarmış. Niye kiralıyorlar derseniz kimono fiyatları epeyce yüksekmiş, çok sınırlı giyilecek bu giysiye o kadar çok ödemek de kimseye mantıklı gelmiyormuş.  Tahmin edersiniz ki kimono kiralayanlar sadece Japonlar değil. Turistler arasında da epeyce yaygın bir aktivite bu. Yani bir gün Japonya’ya gelirseniz sizin de kimonolu fotoğraflarınız olabilir. kimonoTapınağa doğru ilerlerken dükkanlara bakmayı da ihmal etmiyorum…. İşte sadece Japonya’da bulabileceğiniz rengarenk kimono altında giyebileceğiniz terlikler.Rahatlar mı bilemiyorum ama cici göründükleri kesin.kimono terlikleriYelpazeler… İllüstrasyonlar..IMG_20151018_160321Ahşap aksesuarlar… IMG_20151018_164157Tapınağa giden yoldaki en ilgi çekici şeylerden biri de tatlısıyla tuzlusuyla sokak yemekleri satan standlar… İlk olarak karşınızda Dango.  Pirinç kekini tatlı soslara batırıp şişe diziyorlar…
IMG_20151018_160432

Bu hanımefendi yakisoba yapıyor… Japonların soba dedikleri erişte saç üzerinde isteğe göre sebze ve et ile karıştırılarak pişiriliyor. Çok leziz, ne kadar yeseniz doymazsınız… Özellikle bir günde bütün tokyoyu tavaf etti iseniz, çoktan hakettiniz.

IMG_20151018_161110

Burada gördüğünüz bir tür krep hamurunun içerisine çiğ ahtapot parçaları koyulup top haline getirilerek ızgara edilen bir çeşit köfte. İsmi Takoyaki. Sokak yemekleri arasında en ünlülerinden biri bu. Ben daha tuzlu bir tat bekliyordum ama biraz daha tatlı bir tat çıktı karşıma. Yine de denemeden geçmeyin derim.

IMG_20151018_161332

Çeşit çeşit ızgara standları heryerde… Ben bunları denemedim…

IMG_20151018_161506

IMG_20151018_164306

Burada gördüğünüz Japonların Okonomiyaki dedikleri bir çeşit sebzeli pizza. Üzerine türlü çeştli malzeme isteğe göre koyulabiliyor. Bulursanız denemeden geçmeyin.

IMG_20151018_163926Sokak yemeği satan bu standları geçmeyi başarabilirseniz, işte karşınızda tapınak…IMG_20151018_161939İçeride resim çekmek yasak… Kapısında uzunca da bir kuyruk var. Tapınağı turladıktan sonra yeniden avluya çıkıp tapınağın bahçesini geziyorum.IMG_20151018_163728IMG_20151018_163757

IMG_20151018_163701

IMG_20151018_163516

IMG_20151018_164430Şimdi sizi bir başka parka götürüyorum…

Rikugien Parkı:

Rikugien parkı şehrin bir başka cennet köşesi… Bu defa gökdelenlerin arasında değil ama bir mahalle içerisinde…

Rikugien parkı

Parkın göletinde kocaman Japon balıkları yüzüyor. Bizim evlerde akvaryum balığı olarak görmeye alıştığımız bu balıklar meğer sazan cinsiymiş ve aşağıdaki resimde gördüğünüz üzere bir ördeğin 2 katı büyüklüğe de ulaşabiliyorlarmış! İnsan gerçekten hayret ediyor.IMG_20151019_161133Tur bittiğinde saat 5’i gösteriyordu. Tur bizi Tokyo Station’a bıraktı ben burada bana bu turu ayarlayan Yukiko ile buluştum. Yukiko Tokyo’da bir çeviri bürosunda  koordinatörlük yapıyor. İlk kez tanışan insanların arasında olabilecek tutukluğu hiç yaşamadan, çok eğlenceli bir akşam yemeği yedik birlikte.

İçkilerimizle birlikte ufak bir kase meze geldi. Adını bilemediğim içinde balık ve soğan olduğunu söyleyebileceğim bu minik tabak gerçekten çok lezzetliydi. IMG_20151018_180957İkinci olarak  bizim tavuk şişe epeyce benzeyen Japonların yakitori dedikleri başlangıç tabağı geldi. Yabancı mutfaklara uyum sağlamakta zorluk çekenlerin kurtarıcısı olabilecek bir yemek bu. YakitoriBunun ardından yine bizim damak tadımıza çok aykırı olmayacak başka bir tabak: Tempura Sebze ve deniz ürünlerini un ve yumurtaya batırarak kızartıyorlar. Yanında getirdikleri sosa batırarak midenize indiriveriyorsunuz. TempuraVe son olarak  farklı şeyler deneyebilmek için karışık tabaklar söyledik. Tabaktakilerin pek çoğunu yakından tanıyorsunuz aslında 🙂 Sol alt köşedeki derisi hafifçe sıyrılmış olan uskumru. Normalde yağsız bir balık olduğu için tercih etmeyeceğim uskumru sushisi muhteşemdi. Uskumrunun hemen yanındaki daha tanıdık olduğumuz tatlar, somon, kalamar ve ton balığı, sol yukarıdaki tahmin ettiğiniz üzere karides, karidesin yanındakiler ise tam bir muamma.sushiŞimdi geriye kalan iki sushiden birine daha yakından bakalım. Bunlar minicik balık yavruları. Tam adını söylemek gerekirse sardalya balığı yavrusu. Bir yandan merak ettiğimi ama bir yandan da yemeğe çok alışkın olsak bile minicik yavruları ağzıma atmak bana epeyce zor geldi. Tadını da çok alamadım dolayısı ile. Japonlar bu minikleri bir de canlı olarak yiyorlarmış. Ben ağzımda kıvır kıvır balık yavrularını hiç hayal edemedim ama sevip de yiyene afiyet olsun. Tabaktaki diğer sushi ise minik kalamar yavrularıydı. Onu da attım ağzıma ama bunların kalamar yavrusu değil kırmızı soğan olduğuna inandırmaya çalıştım kendimi!!! sardalya balığı yavrusu sushiBu yemekten sonra otele döndüm, o kadar yorulmuşum ki saat 8’de uyuyakalıp, sonra gece 1 gibi uyanıp sabaha kadar oturdum, sabaha karşı yine uykuya dalıp öğleni ettim! Yani Tokyo’daki ikinci günümü bildiğiniz heder ettim. Sizi bilmiyorum ama doğuya uçmak beni gerçekten çok kötü etkiliyor. Nerede ise dönene kadar saat farkına uyum sağlayamadım. Döndüğümden beri de erkenden uyuyup sabahın köründe ayaklanıyorum.

İkinci gün bari bir yer göreyim diye gittiğim Meiji Jingu isimli en ünlü Şinto tapınağından elim boş döndüm. Açık görünen Tapınakta akşam üstü bir etkinlik vardı ki kapıdaki güvenlik son derece sert bir şekilde bana kapalı diye bağırdı resmen. Bağırmasa da anlardım ama hadi neyse 🙂

Akşam üstü otele döndüğümde epeyce heyecanlı idim. Niye derseniz, sabah hızlı trenle Kyoto’ya doğru yola çıkacaktım.  Kyoto artık başka bir yazıya kalsın… Herkese iyi Pazarlar…

3 comments

Add Yours
  1. Seda

    Japonya en cok gitmek istedigim yerlerden birisi.. Keyifle ve merakla okudum yazinizi. Devamini sabirsizlikla bekliyorum 🙂

  2. Epicurious

    Maalesef Kyoto’da çok vakit geçiremedim, o yüzden bu kadar detaylı bir yazı olur mu bilemiyorum ama elimden gelen ilk fırsatta izlenimlerimi yazmaya çalışacağım 🙂

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s