Budapeşte’den dün gece döndüm. Öncelikle Tütü ve Erdem’e tavsiyelerinden ötürü çok teşekkür ederim. Tavsiyelerin hepsini uygulayabildim mi? Hayır! Çünkü vaktim yetmedi. Peki eksik kalanları tamamlamak, şehrin ruhunu daha iyi soluyabilmek için yeniden gider miyim? Evet, kesinlikle giderim. Hikaye uzun bende çene çok o yüzden başlayalım bir an önce anlatmaya.
Budapeşte’ye gitmeden önce yapılacak ilk şey pasaport, bilet, otel gibi hususları hallettikten sonra bir rehber kitap edinmek. Dost Kitapevinin hazırladığı çeviri nitelikli ve farklı formatlarda Budapeşte rehberleri bulmak mümkün. Ben hangisinin daha kullanışlı olabileceğine karar vermekte zorlandığım için iki kitap birden aldım. Biri Budapeşte Cartoville harita rehberi, diğeri ise Dost Görsel Gezi Rehberleri. Ben Görsel Gezi Rehberini daha çok kullandım ancak daha önce Paris’e gittiğim bir vakitte Cartoville’in minik rehberi de çok işime yaramıştı. İkinci olarak okumaktan büyük keyif aldığım diğer kaynak Murat Belge’nin Başka kentler, Başka Denizler serisinin ilk kitabı oldu. Daha evvel Viyana’yı Murat Belge okuyarak gezmiştim. Bu defa da yine aynı şekilde, Budapeşte’yi gezerken Murat Belge’ye bakmayı ihmal etmedim. Merak edebilecek olanlar için Murat Belge bu serinin 3. cildini Mart ayı içerisinde yayınlamış.
Buda ya da bizim tarihten bildiğimiz adı ile Budin ve Peşte’nin 1873 yılında birleşmesi ile kurulan Budapeşte 23 ilçeden oluşuyor. Turistlerin odak noktasını oluşturan bölgeler eski Buda ve Peşte’nin yer aldığı I, V, VI, VII,VIII, IX. bölgeler. Bu bölgeler aynı zamanda tramway hattının da çevrelediği bölgeyi teşkil ediyor. Toplam nüfusu yaklaşık 2 milyon. Macaristan’ın nüfusu ise 10 milyon. 150 yıl Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altında kalmış. Pek çok kez işgal görmüş ve pek çok defa yıkılıp yeniden yapılmış.
Günümüz Macarlarının ataları bizim gibi Urallardan göç edip, 896’da Budapeşte bölgesine ulaşmışlar. Bu dönemde Macarların önderleri şehrin belli yerlerinde heykellerine rastlayacağımız Prens Arpad imiş. İlk bininci yıla girilirken, Aziz Istvan tüm Macarlar adına Hıristiyanlığı kabul etmiş, ilk taç giyen Macar Kralı olmuş ve günümüzdeki Macar Devletinin temellerini de atmış.
Osmanlı hakimiyeti Mohaç zaferi ile başlamış, Osmanlılar şehirde pek çok hamam inşa etmişler ki bunların büyük bölümü bugün de ayakta. Bu dönemde Habsburglar canla başla kenti geri almaya uğraşmışlar. Osmanlı ve Habsburglar arasındaki bu çekişme şehrin de harab olmasına neden olmuş. 1686’da Hıristiyan orduları kenti ele geçirdiklerinde manzara enkazdan farksızmış.
Habsburglar, Macaristan’ı kontrol altına alabilmek için ülkeye Germenleri yerleştirme politikası gütmüşler. Bu da büyük ayaklanmalara yol açmış. 19. Yüzyıl başında Avrupa’da esen özgürlükçü rüzgarlar Macaristan’da da yankısını bulmuş ve bu da yeni ayaklanmalara yol açmış. Habsburgların Macarlar üzerindeki baskısı Habsburglar 1866’da Prusya’ya yenilince frenlenmiş ve Macarlarla ortaklık kurma gereği ortaya çıkmış ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu kurulmuş.
I. Dünya Savaşı sonunda Trianon Antlaşması ile topraklarının 2/3’ünü İtilaf Devletlerine bırakmak zorunda kalmış. Kaybettiği toprakları geri almak umuduyla 2. Dünya Savaşında Almanya’yı desteklemiş ancak 1945’te Rus işgali altında yerle bir edilmiş.
1990’da yapılan demokratik seçimlerle Komünist rejim sona erdikten sonra AB yolu da Macarlara görünmüş. 2004 yılından bu yana üyesi oldukları AB Macarlara bu yazı dizisi çerçevesinde bizi ilgilendiren tarihi ve kültürel mirasın renovasyonu konusunda epeyce yardımcı oluyor.
Para birimleri Forint. 1€=266 HUF iken 1 TL 120HUF değerinde. Bana sorarsanız çok pahalı bir ülke değil. Sokaktaki herkes İngilizce konuşamıyor. Hatta otobüs şoförleri ve bilet kontrolörlerinin kaba saba olduğunu söylemek yalan olmaz. Öte yandan, kesinlikle görmeye ve gezmeye değer bir kent. Benim toplantı sonrası serbest zaman olarak kullandığım akşamlar dışında, yarımşar günden iki parça şeklinde kullandığım 1 tam günüm oldu şehri gezebilmek için. O nedenle tatil için gidenlerin benden çok daha fazla şey görebilmeleri ve bu güzel şehrin tadını çıkarmaları mümkün.
Brüksel’de yaptığım gibi Budapeşte’de de müzeler ile ulaşıma 24-48 ve 72 saatlik periyodlarda bedava erişim fırsatı veren Budapest Card almayı planlamıştım ancak kartın kullanımının kapsamı ve fiyatında yapılacak yeni düzenlemeler çerçevesinde şu anda kapsam dahilinde olmadığını öğrendim. O nedenle Legenda pass isimli, şehir içerisindeki tüm ulaşım araçlarına erişim şansı veren ve bir de nehir turunu kapsayan 72 saatlik ve 6500 HUF değerindeki Legenda Pass kartından aldım. Çok da memnun kaldım. Size de tavsiye ederim.
İstanbul’dan günde bir uçak kalkıyor Budapeşte’ye. Yolculuk tam 1 saat 45 dakika sürüyor. Gerçekten de kapı komşusu olmasalar da epeyce yakın bize. Giriş bölümünde anlatacaklarım bu kadar, gelecek yazılarda görebildiğim, koklayabildiğim ve tadabildiğim kadarı ile size Budapeşte’yi anlatacağım.