Araya aldığımız tiyatro ve bale yazılarının ardından Budapeşte’de kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu defa Parlamento civarındayız. Ancak başlangıç olarak önce Buda yakasından tam da Parlamento binasının karşısından çektiğim güzel bir fotoğrafını aşağıda paylaşıyorum.
Bu da Kraliyet Sarayının avlusundan çektiğim fotoğraf….
Parlamentonun bulunduğu meydanın ismi Kossuth Meydanı. Meydana adını veren Lajos Kossuth babası Slovak, annesi Alman olan bir Macar milliyetçisi. 1848’de Avrupa devrim hareketleri ile sarsılırken Kossuth da Macar milliyetçiliğinin sembolü olarak ortaya çıkmış ancak çıkan ayaklanmalar Habsburglarla Rusya’nın el ele vermesi sonucu feci şekilde bastırılmış. Sonrasında Kossuth Osmanlıya sığınmış ve iki yıl kadar Kütahya’da kalmış.
Parlamento ise ülkenin en büyük binası ve Budapeşte’nin sembolü konumunda. Avrupa geneline baktığımızda ise Almanya ve İngiltere’den sonra en büyük üçüncü parlamento binası imiş. İlk bakıldığında bana Londra’daki İngiliz Parlamento binası olan Houses of Parliament’i çağrıştırmıştı ki biraz okuyunca haksız olmadığımı ve 1884-1902 yılları arasında inşa edilen binanın İngiliz Parlamento binası esas alınarak yapıldığını öğrendim. Neo-gotik üslupta yapılan, 268 metre uzunluğunda ve 96 metre yüksekliğindeki binada 691 salon bulunuyormuş. Murat Belge’nin dediğine göre, toplam 18.000 metrekarelik bir alana yayılan binada 233 tane heykel varmış. İçinin süslenmesi için ise 41 kg altın kullanılmış.
Maalesef içini görme şansım olamadı, zira önünde epeyce uzun bir bilet kuyruğu vardı. Parlamentonun en gösterişli salonları Ulusal Meclis Salonu ve Kubbeli salonmuş. Gideceklere duyurulur.
Bahçeden detaylar…
Macarların Habsburglara karşı ayaklanan ilk kahramanı Kossuth değil, 1703-11 tarihleri arasında çıkan ayaklanmalara önderlik eden bir diğer Macar Transilvanya Prensi Ferenc Rakoczi. Kendisinin bir heykeli de Parlamento binasının önünde duruyor. Habsburglara karşı ayaklanan herkesin adını meydanlarda, sokaklarda, caddelerde görüyoruz. Sanırım Macarlar Osmanlıdan görmedikleri cefayı Habsburglulardan görmüşler.
Aynı meydanda tam Parlamentonun karşısında Etnoğrafya müzesi duruyor. Bu da çok hoş bir bina.
Parlamento ve civarını dolaştıktan sonra bu defa rotamızı Aziz Istvan Bazilikasına çeviriyoruz. İlk Hıristiyan Macar Kral olan Istvan’a adanan bu kilisenin yapımı 1851 yılında başlamış, yapım esnasında 1868’de kubbe çöküyor. Kilisenin tamamlanması ise 1905 yılını bulmuş. Yine Murat Belge’nin anlattığına göre Bazilikanın yapımının bu kadar uzun sürmesi Macarca bir deyime de esin kaynaklığı etmiş. Bir şeyin tarihini öngöremediklerinde Istvan Bazilikası tamamlanınca derlermiş. Tıpkı bizdeki çıkmaz ayın son çarşambası gibi. Bazilikanın kubbesi 96 metre ve ayrıca bilet alınarak tepeye çıkılabiliyor. Ben tepeye çıkamadım ama bir dahaki sefere çıkmak üzere not aldım.
İçerisi gördüğünüz gibi son derece ihtişamlı. Dışı da ihtişamlı olmakla beraber ben dışının daha sönük olduğu hissine kapıldım. Kilisenin içerisinde bir de Istvan’ın öldükten sonra kesilip, mumyalanarak bugüne kadar saklanan eli sergileniyor. Biraz ürkütücü bir miras!
Bazilikayı gezdikten sonra dışarı çıktığımızda yağmurun başladığını görüyoruz ve yemek arası vermek için iyi bir fırsat olduğunu düşünerek kendimizi meydanı gören bir pizzacıya atıyoruz. Burası Tom George İtaliano. Aynen bu manzarayı izleyerek, gayet turistik bir mekanda, gerçekten de beklentimin çok üzerinde incecik çıtır çıtır hamurlu bu güzelim dört peynirli pizzayı mideye indiriyorum. 🙂 Eğer sizde buralarda bir mola vermek isterseniz çekinmeden Tom George’da duraklayıp, açlığınızı gayet lezzetli bir şekilde bastırabilirsiniz.
Budapeşte gezi notlarının üçüncü bölümünü burada noktalıyorum. Bir sonraki yazıda Andrassy ve Opera binasını ziyaret edip ardından Kahramanlar Meydanı ve Vajdahunyad Kalesine geçeceğiz.
Her gün açıp tekrar tekrar okuyorum yazdıklarınızı. Sanırım Budapeşte’ye gidip özlem giderme vaktim gelmiş de geçiyor bile. Yine , yeniden çok teşekkür ederim bu detaylı paylaşımlar için.
Bir iki trivial nokta..
Layoş Koşut, aynı zamanda Ankara’da Macaristan Büyükelçiliği’nin bulunduğu sokağın ismi. Aynı şekilde Buda’da da Atatürk Caddesi var.
Parlamento Binası’nın arkasında yer alan şu heykel ise komünist dönemden şehirde kalan tek heykel. Diğerlerinin hepsi toplanıp, şehir dışına açılmış Memento Park isimli açık hava müzesinde sergileniyor. Şehir merkezinde komünist dönemden kalan tek heykel olmasından dolayı, bu heykel, Macar milliyetçilerinin hedefi konumunda ve her milli bayramda, heykeli yıkma girişimleri oluyor.
Merhaba Erdem,
Ayrıntılı yorumlar ve yeni detaylar için çok teşekkür ederim. Benim yazılarım senin yorumlarınla zenginleşiyor 🙂
Budapeşte ara ara gidilip ziyaret edilesi bir şehir. Ben azıcık daha zamanım olsaydı çok daha güzel detaylar yakalayabilirdim diye düşünüyorum. Kim bilir senin yazabileceğin ne güzel Budapeşte yazıları vardır. O yüzden en kısa zamanda bu güzel şehri bir de senin kaleminden okumayı diliyorum. Seninle ilgili dileğim ise en kısa zamanda tekrar gidebilmen 🙂