Lübnan’daki üçüncü günümüzde Bekaa vadisine gittik. Hizbullah’ın en güçlü olduğu bölgelerin başında geliyor Bekaa. Bizim açımızdan bir o kadar da ürkütücü aslında. Burası Filistin Mülteci Kamplarının da bulunduğu bölgelerden biri. Yolculuk ilerledikçe çevredeki manzara değişmeye başlıyor.Önce çingeneleri görüyor. Herkes onları Filistinli mülteciler zannediyor ama değiller. Fakirlik ve yeşillikler bir arada.
Çocuk her yerde çocuk, geçen turist otobüslerine el sallıyorlar. Sanki tanıdık görüntüler bunlar…
Yolun iki yanında Nasrullah’ın resimlerini görüyoruz. Yanılmıyorsam beş ya da altı kez güvenlik noktasından geçiyoruz. Güvenlik noktalarında fotoğraf çekmek kesinlikle yasak. Karşınıza ne zaman çıkacakları belli de olmadığı için fotoğraf ya da video çekmek stresli bir iş haline geliyor bu bölgede.
Bekaa Vadisi verimli toprakların olduğu bir bölge Lübnan ‘da. Asma bağları, üzümcülük ve şarapçılığı ile ünlü bir bölge aynı zamanda. Programda ilk Ksara şarap fabrikasını gezmek var. Ancak fabrika Paskalya tatili yüzünden kapalı olduğu için bir başkasına gidiyoruz. Dürüst olayım ben burada tattırdıkları şarapları beğenmedim. Beyazlar limon kolonyasından hallice, kırmızıları gövdesiz bol alkollü, asitli şaraplardı. sabahın saat 10’unda biri burnunuza böyle şarapları dayayınca haliyle çok hoş kaçmıyor.
Buradan Anjar’a geçiyoruz. Anjar Beyrut’a 58 kilometre uzaklıkta Lübnan’daki diğer antik kentlere benzemeyen bir yerleşim yeri. Anjar’ı farklı kılan şey Emevilerden kalmış olması. Epeyce korunmuş bir antik şehir. Keyifle geziliyor. Eğer meraklısıysanız hiç kaçırmayın.
Anjar Lübnan’ın önemli Ermeni yerleşim yerlerinden biri. Antik şehir çıkışındaki bakkaldan birer Almaza alıp grubun toparlanmasını beklerken konuşmaya başladığımız amcalar Türkiye’nin güneyinden göçmüşler Lübnan’a. Türkçeleri, tatlı dilleri ve sevimli halleri ile bizi kendilerine hayran etiler. Mayrig’deki misafirperverliğin üzerine bu hoş tesadüf beni ciddi ciddi bir Ermenistan turu yapmak konusunda heveslendirdi. Amcaların resmini çekmeyi unutmuşuz… çok üzücü ama elden ne gelir.
Anjar gezisinden sonra öğle yemeği molası verdik. Yemek artık kanıksadığımız şekilde meze ve kebap üzerine kuruluydu.
Ancak şu aşağıda gördüğünüz sebze-salata tabağının mantığını hiç anlayamadık.
Yemekten sonra benim seyahatin başından bu yana sabırsızlıkla beklediğim Baalbek’e doğru yola çıktık. Bu arada bir Filistin Kampının yanından geçtik. Kontrol noktaları birbirini kovaladı. Hizbullahın Camisinin önünden geçip Beyrut’tan 85 kilometre uzaktaki Baalbek Tapınaklarının merdivenlerini tırmandık. Lübnan’daki Romalılardan kalan en önemli arkeolojik alan burası. Venüs, Jüpiter ve Baküs Tapınaklarının yer aldığı alanda bugüne en çok korunarak gelen Baküs tapınağı olmuş.
Gerçekten de nefis bir Antik şehir. Efes’i gezeli çokkkkk uzun zaman olduğu için (yaklaşık 25 sene) kıyaslayamıyorum ama burası bana epeyce etkileyici geldi.
Bu gezinin akşamında Mayrig’e bir kez daha gidip kendimize nefis bir ziyafet daha çektik. Geriye sadece 1 günümüz kalmıştı ve son günkü turu acenta iptal etmişti. Aklımıza ilk gece taksisine bindiğimiz Andre geldi. Bir telefonla ertesi sabah saat 9’da kendisi ile otelin önünde buluşmak üzere anlaştık. Kafamızda yarım günlük bir tur vardı ama bakın neler oldu. Arkası bir sonraki yazıda…