İstanbul Reinvented: Yazı İstanbul’da geçirenlere öneriler – Restoranlar

The bad news is time flies. The good news is you’re the pilot…

Michael Altshuler

Buraya yazmayalı günler, haftalar ve hatta aylar olduğunu farkettiğimden beri sürekli ne zaman yazacak vakti bulabilirim acaba diye düşünüp duruyorum. O kadar çok sokaktayım ki  daha fazla yazamayacağım diye düşünmeye başladığım günlerdeyim. Oysa ne kadar çok seviyorum burada birşeyler biriktirmeyi…  Şu anda bayram tatilinin son akşamı olmasına karşın, elimdeki bu bilgisayarda bir blog yazısı yazacağıma oturup 2-3 email yazıp, biraz okuma yapsam ve hatta bir iki yeni fikri kağıda döksem hiç fena olmayacak. Lakin burayı ihmal ettiğim yeter artık.  Çünkü iş hep olacak ve hiç bitmeyecek. İş için pek çok şeyi ertelemek gibi kötü bir huyum var.  Tabi bunda iş dışındaki bütün vaktimi sokakta, yemede, içmede, keşfetmekte, arkadaşlarımla, sevgilimle geçirmekten yana kullanıp,  domestik alandaki faaliyetlerimi genelde, yemek yap ya da yemek sepetinden sipariş ver, çamaşır yıka-as, çalış döngüsünde geçmesine de borçluyum. Ama yazının başındaki sözün sahibi olan Michael Altshuler’e katılmamak mümkün değil. Doğrudur zaman uçar gider ama sonuçta bu uçağın pilotu benim. Uçmak kadar konmayı da bilmek gerek.

Lafı uzattım ama daha anlatacaklarım çok aslında. En büyük sıkıntım o kadar çok şeyi nasıl derleyip toparlayıp anlatacağım noktasına kilitlendi. Daha hala bitiremediğim bir Mardin gezi notları ve ucundan azıcık bahsedip aylardır elimin değemediği İspanya gezi notları beklesin dursun. Sonuçta burası bir mecburiyet yeri değil, görev bilinci ile yazdığım bir yer haline getirmek de istemiyorum. Zaten yeterince sorumluluk görevimiz var hayatta. Bunlara bir yenisini eklemeye de gerek yok herhalde.  O yüzden ben biraz kolayına kaçıp bu Bayram’da neler yaptığımı, daha önce deneyip bayıldıklarımla  da birleştirerek anlatacağım sanırım. Tek yazıda hepsini toplarsam feci sıkıcı da bir yazı olacağı için bir yazı dizisi ile karşı karşıyasınız. Daha öncede böyle önerileri toparladığım yazılar vardı. Bayram öncesinde en çok okunan yazılar da onlar oldu. O yüzden, yazı bu sıcak ve nemli İstanbul havasına katlanmak zorunda kalarak, klimayı bulana her gün dualar ederek geçirenlere gelsin bu yazılar.

Bu bayramda Pia’yı bırakacağım kimse olmayınca ve öte yandan iş güç sebebi ile zaten tatili uzatamayacak olduğumdan dolayı İstanbul’da kalmayı tercih ettim. Genellikle Türkiye’nin %50sinin seyahat ettiği vakitlerde bilumum tatil yöreleri yerine paşa paşa anne-babamın yazlığının yolunu tutmayı tercih edenlerdenim zaten. Toplu yapılan her türlü hareketten gerildiğim gibi bundan da geriliyorum. O kalabalığı yanımda taşıyıp, yatacak yer, yenecek yer , eğlenilecek, güneşlenilecek yer sıkıntı olmaya başlayınca huzurum kaçıyor. O yüzden Bayram demek benim için ev demek. Yazlık ya da kışlık.

Gelelim İstanbul’da geçirdiğimiz ilk bayrama… Gerçekten kaymaklı ekmek kadayıfı kıvamında nefis bir kaç gündü. Boş trafikten mi dem vursam, aylardır yer bulamadığımız restoranlarda akşam yemeği vaktine 2-3 saat kala arayıp yer bulduğumuzu mu anlatsam, yoksa İstanbul’da aslında daha çok keşfedecek ne kadar çok şey olduğundan mı basetsem. İstanbul ayrı, civarındaki güzellikler ayrı tabi…

Bu yazıda biraz yeme içme odaklı gidelim sonrasında başka önerilerle de karşınızda olacağım. Aklınızda olsun bu mekanların hiçbiri yeni değil… Yeni açılan bir mekanın önünde kuyrukta beklemektense  biraz sakinledikten sonra orayı şenlendirmenin aldığımız hizmet açısından da daha memnuniyet verici olduğunu düşünüyorum. İşte farklı akşamlarınızı, haftasonlarınızı güzelleştirebilecek restoranlar…

1- Ferahfeza

Sanırım bu bahardan bu yana 3 kez gittim Ferahfeza’ya her gidişimde de gerçekten büyük bir memnuniyetle ayrıldım. Ciddi bir deniz  manzarası yok hatta bana sorarsanız restoranın içi dışından daha ferah. Servis gayet iyi, iyi servis elemanları var. Şarap menülerini sevdim. Her gittiğimde aynı şarabı söylüyorum gerçi ama! Özellikle çok sayıda soğuk ve sıcak başlangıç alırsanız ana yemeğe ve tatlıya yer kalmayabilir.  Keyifle arkadaşlarınızla, sevgilinizle gidebileceğiniz bir yer olduğu gibi iş yemeği içinde güzel bir seçenek bence. Özellikle deniz ürünleri güzel, yufkaya sarılmış hellimle yaptıkları bir mezeleri var ki cidden güzel. Tatlı olarak suflelerini denedim.  İstanbulda yediğim en güzellerinden biriydi. Sağ üst köşede gördüğünüz kuzu karski, sol üst köşedeki ince dilimlenmiş bonfile dilimleri. Biraz ağır, üzerinde tereyağı gezdiriyorlar. Bence gezdirmeseler daha güzel olur. Bu hali ile hafiften iskenderi andırıyor.

Ferahfeza

2- Mana Karaköy

Mana’ya ilk gidişimiz bir arkadaşımızın vedası içindi. Hem havalar henüz ısınmadığı için içeride oturmak durumunda kalmıştık, hem de aşırı kalabalık yüzünden ne yediğimizi anlamadan daha ziyade rakıya abanıp kalkmış, oradan da çıkışta nerede ise sabaha kadar gezmiştik. Dolayısı ile bu il k gidişte pek birşey anlamamış, bahsedilen uzun rakı menüsünü görememiştik. Benim şansıma o kalabalıkta su bardağından hallice bir rakı bardağı düşmüştü. Bir akşam Karaköy’e çok yolu düşmeyen bir arkadaşımı daracık sokaklarda dolaştırıp ona mekanları gösterirken aklıma düştü yine Mana. Acaba bir şans daha versek mi diye geçirdim içimden. Sonrasında iyiki de vermişiz diye düşündüm.

Gerçekten uzun mu uzun bir rakı menüleri var. Rakı menüsünün yanında bir de bardak menüleri var. Ben bardaklar arasındaki en zarifi olduğunu düşündüğüm ata bardağı olarak da geçen bardağı tercih ettim. Gerçekten çok zarif, içtiğimiz rakı da bal gibi olunca tadına doyum olmadı tabi. Rakı için bal dediğime bakmayın bu rakı şekersiz ve tam on kere damıtılmış.

Mana- Saki Rakı

 

Mezelerin yanında önden getirdikleri leblebi nefis… Ufacık kasede gördüğünüz de rakılı peynir… Çok aklımda kalan bir tat olmadı ama güzel. Fava, topik ve patlıcan salatası benim favorilerim oldu. Enginar ve muhamaranın daha iyilerini yemiştim ama onlarda geçer notu alacak nitelikteydiler.
mana - mezeler

 

3- Duble Meze Bar

Duble Meze Bar, Ozzy’den adını sıkça duyduğum bir yerdi. Manzarası mezeleri dilere destandı. Lakin yer bulmak büyük bir meseleydi. Bayram tatilini bahane ederek akşam yemeği saatine az bir zaman kala aradığımda yeriniz hazır buyrun dediklerinde epeyce sevindim ne yalan söyleyeyim. Biraz erkence saat 7.30 gibi gittiğimizde güneş batmak üzere yavaş yavaş alçalıyordu. Ancak siz de bu saatlerde gidecekseniz aman benim yaptığım gibi güneş gözlüğünüzü evde unutup da gitmeyin. Yoksa güneş tarihi yarımadanın üstüne batarken gözünüzün de ferini söndürüyor. Ancak gerçekten restoranın manzarasına diyecek yok. Nefis.

duble meze bar 3

Gecesi ise bir başka güzel..

duble meze bar2

Gelelim mezelere… Abartıldığı kadar varmış diyerek Duble Meze Bar’a on üzerinden tam 10 puan veriyorum. Tabaklardaki herşeyi silip süpürdük. Bayıldık.. Topik ayrı güzeldi, ballı hurmalı patlıcan efsaneydi, ayrıca istediğimiz patlıcan salatası nefisti, ağızda eriyip gidiyordu, acılı, cevizli ezme her öğün yenebilecek cinstendi, artık pek hardallı levrek sevmememe rağmen ona da bayıldım. Üstüne yanına söylediğimiz rakı yine baldan tatlı geldi sohbet muhabbetin eşliğinde. Sağ üst köşede gördüğünüz tuzlu yoğurt. Kırmızı soğan ve yoğurt karıştırılarak yapılmış.  Değişikti ancak illaki arayacağım bir meze değil. Bir de meyve tabağı menülerinde olmasa da rakının yanına istenen meyve için kırmızı erik ve nektarin yerine kavun ve karpuzu eklemeleri cidden güzel olur.

Duble Meze Bar

 

Özetle derim ki Duble Meze’ye bir fırsat yaratılıp gidilmeli. İstanbul kalabalığına yeniden kavuştuğuna göre rezervasyon yaptırılmalı.

4- Suda Kebap- Suada

Şimdiye kadar hiç ayak basmadığım bir İstanbul mekanı daha. Suada ya da namı diğer Galatasaray Adası. Yurtdışından gelen bir arkadaşımız için yer ayırtılmış bulununca son dakikada o bize katılamasa bile biz bu fırsatı tepmeyelim gidelim dedik. İyi ki de demişiz.  Suada’da farklı restoranlar var. Biz Kebapçısına gittik.

Yine nefis bir manzara…

suda kebap

Servis çok iyi, yoğunluk artınca biraz yavaşlıyor ancak çok sıkıntı çektiğimizi söyleyemeyeceğim. Ara sıcak cinsinden patlıcan dolma, fındık lahmacun ve içli köfte istiyoruz. Hepsi nefis. Yine rakı içiyoruz. Ala söylüyoruz ancak nedense ben beğenmiyorum. Acı geliyor tadı. Belki de benim ağzımın tadı bozuktur diye de düşünüyorum. Benim favorim Yeni Rakı Yeni Seri.

suda kebap 2

Ana yemek olarak herkes farklı bir şey söylüyor. Hepsi lezzetli, etler çok leziz. Yemeklere yumulmuşuz ki resim çekmemişim. Ama gönül rahatlığı ile istediğiniz herşeyi söyleyebilirsiniz sanırım. Masadaki herkes yediğinden son derece memnun. Ardından hava iyice kararıyor. Meyve tabağına geçiyoruz. Benim çok önemli olduğunu düşündüğüm bir tabak bu. Çok basit ama özenli olması çok önemli. İşte karşımızda özlediğimiz meyve tabağı…

suda kebap 3

Manzara şahane…

suda kebap 4

Havuz bahane 🙂

suda kebap 5

İstanbul yeme içme durakları ile bu yazıyı noktalıyorum. Günlerinizin hep keyifli sofralarda geçmesi dileğiyle…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s