Kıbrıs gezi notları- Girne 1

Kıbrıs benim gözümde her zaman ünlülerin gidip kumar oynadıkları bir yer olmuştu. Kumar daha önce Macau yazısında da bahsettiğim gibi beni hiç mi hiç cezbeden bir şey değil. Hatta bu uğurda harcanan savurulan zamana da, paraya da çok acıyorum ben. Kıbrıs’tan uzak durmamın sebeplerinden biri de sıcak denizlerden ziyade serin suları tercih etmiş olmam olabilir.

Planlama yaparken beni en çok cezbeden şeylerden biri uçak biletlerinin gidiş dönüş 400 küsur lira gibi bir rakama denk gelmesiydi. Atatürk’ten uçup Sabiha Gökçene indik. Gelin görün ki Kıbrıs ucuz bir yer değil. Burada sezon sonunda olduğumuzu da göz önünde tutmak gerekiyor tabi. Kaba bir hesapla, gidiş dönüş havalimanı transferlerini 210 TL’ye, Mağusa’dan Girne’ye transferimizi ise 150 TL’ye ayarladık. Bu rakamlar büyük olasılıkla pazarlığa tabi. Ben havalimanı transferlerini internetten ayarladığım için pazarlık etmedim. Mağusa-Girne yolu için ise ilk olarak 180 TL istediler sonra 150 TL için anlaştık. Oteller ise Türkiye’deki sezon fiyatları civarındalar.  Bir notum da ödemelerin şekli ile ilgili. Kıbrıs’ta otellere rezervasyon yapmak istediğinizde parayı peşin olarak önceden ödemenizi istiyorlar.  Bu defa Booking.com’dan ayarlayamadım konaklamamızı o nedenle otellerle doğrudan konuşunca ödemelerini de daha gitmeden yapmış olduk. Taksi transfer için de yine önceden %25 oranında kapora göndermenizi istiyorlar. O nedenle planlama yaparken bunları dikkate almakta fayda olabilir.

Girne de Mağusa gibi bizi güneşle karşıladı. Otele eşyalarımızı bıraktıktan sonra bir taksi çağırarak hiç beklemeden gezmeye başlamak istedik. İlk etapta planımız sadece Bellapais manastırını gezmekken, taksiciyi de sevmemizin etkisiyle nerede ise akşam saat 7’ye kadar süren bir tur yaptık.

Kısa bir yolculuktan sonra vardığımız Bellapais Manastırı da gerçekten çok estetik bir yapı. Girneyi tepeden gören Manastır kendisi ile aynı ismi taşıyan bir köyün içerisinde yer alıyor. Girnenin zenginlerinin epeyce rağbet ettiği bir bölge imiş burası. Köy çok şeker, turistik bir tatil kasabası havasında, müstakil evler, çiçekler, kafeler, restoranlar hepsi yanyana dizilmişler burada.

Burada dikkatimizi çeken şeylerden biri Kıbrıs Bayrağı ile Türk Bayrağının yan yana dalgalanıyor olması. Ben Kıbıs’ta kendimi Türkiye’de gibi hissetmedim. Bana kalırsa apaçık başka bir ülke hissiyatını veriyor burası insana. Aynı dili konuşmak, TL harcamak da bu hissi değiştirmiyor. Pek çok açıdan Türkiye’ye bağımlı olmakla birlikte yine de adanın başka bir yer olduğunu hemen algılıyorsunuz.

Bellapais Manastırı, Fransızca “Abbaye de la Paix” yani “barış manastırı” isminin zaman içinde bozulması ile bugünkü Bellapais adına ulaşmış. Türkçe ismi Beylerbeyi olarak degiştirilmiş,  halk arasında ise Balabayıs olarak biliniyormuş.   MS 12. yüzyılda Roma döneminde inşa edilen temeller üzerine inşa edilmiş ve orta çağda yapılan eklentilerle gotik mimari özelliğini kazanmış. Manastır klasik müzik konserleri ve çeşitli müzik festivallerine ev sahipliği yapıyormuş. Kıbrısın Osmanlılar tarafından alınmasının ardından manastır, Yunan ortodoks kilisesine verilmiştir. Bir rivayete göre avlusundaki dört selvinin altında dört rahibenin mezarı varmış.

Bellapais Manastırı

Bellapais Manastırı

Bellapais Manastırı

Bellapais ManastırıManastırda yaklaşık 30- 40 dakika kaldıktan sonra bizi bekleyen taksimize atlayarak bu defa Saint Hillarion’a doğru yola koyuluyoruz.  Saint Hillarion bir kale. Bu kale, kuzey kıyıdan gelmesi muhtemel Arap saldırılarına karşı Beşparmak Dağları üzerinde kurulan kalelerden biri imiş. Diğer bir kale Girne Kalesi benim orada olduğumuz süre boyunca adını duyduğum bir diğer kale ise Buffavento kalesi. St. Hillarion deniz seviyesinden 700 metre yüksekte iki tepe üzerine kurulmuş. tepeye doğru tırmanırken burada nasıl yaşamışlar diye düşünmeden edemiyor insan. Kalede bir manastır ve kilise de mevcut. Kıbrısta bir süre hakimiyet kuran Lüzinyanlar burayı yazlık mekan olarak kullanmış! Lüzinyanların ismini Kıbrıstaki tarihi mekanları gezerken pek çok kere duyuyorsunuz.

St. Hillarion

St. Hillarion

St. Hillarion

St. Hillarion

St. HillarionKraliçe penceresi….

St. HillarionZirve…

St. HillarionZirvedeki dilek ağacı…

St. HillarionYorucu ama bir o kadar keyifli bir tırmanışın ardından zirveye ulaşınca benim gibi yükseklik korkusu olmayan biri bile cidden tedirgin olabiliyor. Size de tavsiyem eğer her hangi bir sağlık sorununuz yoksa mutlaka zirveye kadar çıkmanız yönünde.  Bu yolu yakşalık 15-20 dakikada geri inerken yolda karşılaştığımız herkes daha ne kadar var diye soruyordu. Şoförümüz Yakup’un söylediğine göre 999 basamak varmış, ancak kalenin farklı bölümlerini gezeyim derken kimi zaman çıktığınız merdivenleri inip başka bir yerden yeniden çıkıyorsunuz o yüzden bu hesap ne kadar doğrudur bilemiyorum. İndikten sonra Yakup bize soruyor şimdi mavi eve mi gitmek istersiniz yoksa yemek yemek mi diye. Sabah Mağusa’da erken kalktığımız ve bir o kadar da enerji harcadığımız için bizim tercihimiz yemekten yana oluyor. Aslen Trabzonlu ama 40 yıldır Girne’de yaşayan Yakup bizi Kuzey Kıbrıs’taki tek Rum köyü olan Koruçam’a götürüyor.

İşte Yorgo’nun Restoranı…

Yorgo Kasap Restaurant

Yirmilik bir rakı söyleyip zaten fiks menü olan yemeklerin gelmesini bekledik. Bu ufak lokantanın girişine yerleştirilmiş kocaman küpler var. Servis edilen etler bu küplerde pişiriliyor.

Yorgo Kasap restoran Girne

IMG_20141025_160154

Keyifli bir yemeğin ardından bu defa Mavi Köşke doğru yola çıktık. Yakup Köşkü o kadar çok abarttı ki ben gördüğümde pek de etkilenmeyeceğim diye düşündüm yol boyunca. gelin görün ki köşkün inşa tarihi 1957 olunca işler değişti tabi. Mavi Köşk şu anda Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından işletilen bir müze. İçeride periyodik olarak turlar düzenleniyor ve askerlerden biri size köşkün bütün tarihçesiyle birlikte eşyaların yapıldığı malzemelere kadar anlatıyor. tahmin edebileceğiniz üzere biraz didaktik bir tur ancak bence verilen bilgiler içerik açısından gayet doyurucu. 1974 yılından evvel bu köşk İtalyan asıllı bir Rum olan Paulo Paolides’e aitmiş.  Paolides Makarios’un avukatı olarak bilinmekle birlikte, aynı zamanda bir silah tüccarı imiş. Ev dışarıdan görünmeyecek bir konuma yaptırıldığı için savaş zamanında Türk ordusuna epeyce büyük zayiat verdirmiş.

Evde süt banyosu yapılabilen bir havuzun yanında, çok sayıda antika ve sanat eseri bulunuyor. Süt havuzunda Sophia Loren’in bile banyo yaptığı söyleniyor. Köşkün içerisinde bir bar ve taverna dahi mevcut. Paolides gelen misafirleri niteliklerine göre farklı renkte masalara oturturmuş. Mafya babaları bir masaya, dostları bir masaya, çocuklu aileler başka renkte bir masaya… Misafir odalarının her biri başka bir renkte yapılırken, çocuk odası farklı bir mekanizma ile depreme dayanıklı yapılmış. Köşkün kocaman bir bahçesi var. Bu bahçede şarap akan çeşmelerden, amfi tiyatro şeklinde ile yapılmış ve topluluklara hitap etmeden önce prova yapmak için kullandığı ve kendi sesinin aksini duymasını sağlayan bir sistem de kurmuş. Şu anda hatırlayamadığım pek çok detayşa birlikte ev gerçekten de anlatıldığı kadar varmış. Önündeki kocaman yüzme havuzu da cabası! 1974 Barış harekatından sonra adadan kaçan Paolides 1986’da İtalya’da öldürülmüş.

Mavi Köşk

mavi köşk

IMG_3087Müzenin içerisinde fotoğraf çekmek yasak, tahmin edeceğiniz üzere eşyalara, tablolara dokunmak yasak. Biz köşkü koltuklara oturup fotoğraf çektiren, tabloları parmaklayan, dokunmayın denildiği halde herşeye dokunan bir insan güruhu ile gezdik. Yaptıkları bu enteresan hareketler kamera ile tespit edilince bir asker gelip önce fotoğrafları sildirdi, daha sonra da eğer bu şekilde davranmaya devam ederlerse turu bitireceklerini söyledi. Ziyaretçiler arasında çocuk olmadığıı ve yaş ortalamasının 30 civarında olduğunu söylemem lazım. Neyse ki tur sonrasında kazasız belasız tamamlandı. Tabi bu insanların inatla antika değeri taşıyan bu eşyalara dokunma isteğini, hele hele kocaman adamların o koltuklarda oturup fotoğraf çektirmesini hiç anlamıyorum. Her yerde kamera olduğunu gördükleri halde bunu yapmaları bir başka enteresan nokta.

Biz müzeden sonra Barış harekatının başladığı çıkarma plajını ve şehitlikleri görüp buradan otele döndük ve yaklaşık yedi buçuk saat süren turumuzu tamamladık. Bu turun bize maaliyeti 350 Tl oldu.  Bir sonraki yazıda sizi Girne Kalesi ve limanına götürerek Kıbrıs turunu bitireceğim. Herkese bol gezili günler dilerim.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s