Xin Chao Hanoi – Hanoi Rehberi

Uzun bir Hanoi yazısı ile karşınızdayız. Hanoi Vietnam’ın başkenti ve ikinci büyük şehri. Vietnam adeta uzun bir “S” harfi gibi kıvrılan ve 8-23 derece Kuzey Paralelleri arasına yerleşmiş bir ülke. Hanoi 21 derece paralelinde ve ülkenin epeyce Kuzeyi sayılabilecek bir konumda dört mevsimi yaşayabileceğiniz bir şehir. Bizde bile kışların kışa benzer hali kalmadı ama burası ülkenin güneyine göre nispeten serin, yağışlı ve soğuk havayı tecrübe edebileceğiniz bir memleket. O yüzden geldiğiniz mevsime göre temkinli oluyorsunuz. Tropik iklim soğuk değildir varsayımı kesinlikle doğru değil. Ziyaret için en uygun zaman Ekim – Aralık arası. Biz Ocak ayında hem güneşli hem de kapalı havalara denk geldik. Sonrasında havanın epey soğuduğunu da uzaktan takip ettik. Haziran-Ağustos dönemi nem ve yağışlardan dolayı en kaçınılması gereken ziyaret dönemi aklınızda olsun.

Hanoi Kızıl Nehrin kıyısında ve göllleriyle birlikte yeşilin her tonunu görebildiğiniz bir şehir. Kızıl Nehir tarih boyunca bereketin sembolü olmuş bu bölgede ve Hanoi’nin ismi “nehrin kıvrımındaki şehir” manasına geliyor. Pek çok işgal görmüş ve Fransız koloniyal döneminden belirgin izler taşıyor. Biz Hanoi’de 3 gece konakladık. Ben bir kafeye oturup geleni gideni izleyebilmek, biraz daha tarihi şehir kısmında, göllerin kenarında ve Fransız mahallesinde zaman geçirebilmek için Hanoi’de ekstra bir ya da iki günümüz daha olmasını isterdim. Kısacık vaktimizde, biz şehrin temel olarak üç farklı bölgesini görebildik. Bunların ilki Hoan Kiem Gölü ve çevresi, ikincisi Fransız mahallesi, üçüncüsü ise Ba Dinh bölgesi.

Hoan Kiem Gölü ve Çevresi

Kaldığımız Apricot Hotel, Hoan Kiem Gölü kıyısında, çok güzel konumda bir oteldi. Otelin güzelliği sadece göl manzarasına sahip olmasından değil, aynı zamanda her yere yürüyüş mesafesinde olmasından kaynaklanıyordu. Vietnam’a geliyorsanız rahatlık ve konfor açısından da size canı gönülden tavsiye edebileceğimiz bir otel. Tepesinde bir roof barı da var. Koşturmaktan biz göremedik ama siz gelirseniz çıkıp bizim yerimize de bir kahve, şarap, içki için mutlaka.

İlk geldiğimiz gün havalimanından çıkmak zaman alınca otele vardığımızda güneş batmıştı ama gölün manzaraları gerçekten görmeye değerdi. Hoan Kiem tam anlamıyla şehrin kalbinde ve her zaman kalabalık. Vietnamlılar için önemi bir efsaneye dayanıyor. Efsanenin baş kahramanı Çinlilere karşı zafer kazanan Vietnam Kralı Le Loi. Hikayeye göre bu kahraman Kral Hoan Kiem Gölünden aldığı ve cennetten geldiği düşünülen bir büyülü kılıç sayesinde Çinlileri yeniyor. Sonrasında yeniden gölü ziyaret ettiğinde altın renkli bir kaplumbağa kılıcı geri alarak gölün sularında kayboluyor. Bu yüzden gölün ismi Geri Dönen Kılıç Gölü anlamına gelen Hoan Kiem oluyor.

Gölün kendisi ufacık ama ağaçlarla çevrili yürüyüş yolu ile şehri keşfetmeye başlamak için gerçekten çok doğru bir nokta. Biz Hanoi’ye bir Pazar günü indiğimiz için sokaklar kalabalıktan ve araç trafiğinden arınmıştı. Benzer şekilde sabahın erken saatleri ya da geç akşam saatleri de burada keşfe çıkmak için güzel saatler. Sabahları, henüz günün koşuşturmacası başlamadan evvel, güneş doğmadan kalkan Hanoi’liler göl etrafında burada Tai Chi, yürüyüş ve koşu yapıyorlar. Akşamları ise gölde bulunan Ngoc Son tapınağı, kırmızı renkli The Huc Köprüsü ve Kaplumbağa Kulesi aydınlatılıyor ve gerçekten çok fotojenik bir hale dönüşüyor.

Ngoc Son Tapınağı

Biz ilk gün akşam yemeğinden sonra sonraki günlerde vaktimiz olmayabileceğini de tahmin ederek, hem gölün etrafında bir yürüyüş yaptık, hem de Tapınağı ziyaret ettik. Tapınağa ulaşmak için öncelikle kırmızı renkli The Huc köprüsünü geçmeniz gerekiyor. Vietnamca olduğu için kendimiz okuyup anlayamadık ama rehber kitaplardan öğrendiğimiz kadarı ile köprünün üzerinde “sabah günışığının dinlendiği yer” yazıyormuş. Köprünün kendisi sanki bir kurdele gibi minik bir adacık üzerindeki tapınakla karayı birbirine bağlıyor.

Tapınak’ın ismi Yeşim Tepesi Tapınağı anlamına geliyormuş, 14. Yüzyılda kurulmuş ve bu defa Moğollara karşı kazanılan bir zaferi kutlamak için yapılmış ama aynı zamanda Edebiyat Tanrısına ve doktorların koruyucusuna da adanmış. Rehber kitaplarda gece kapalı olduğu yazıyor ama biz saat akşam saatlerinde şansımızı deneyip ziyaret edebildik. Akşam karanlığında buralar gerçekten çok güzel ama gündüz gözüyle görmek de eminim çok keyifli olur.

Ada üzerinde tapınak dışında geri dönen kılıç efsanesinde duyduğumuz kaplumbağaların en son iki üyesi bu adacık üzerinde mumyalanmış şekilde, ziyaretçileri bekliyor. Kaplumbağalar Vietnam’da uzun ömrü simgeleyen çok önemli hayvanlar. Daha sonra ziyaret ettiğimiz pek çok başka tapınakta da kaplumbağa heykellerini gördük. Ngoc Son Tapınağındaki kaplumbağaların biri 1967’de diğeri de 2016 yılında gölde ölü olarak bulunmuşlar. İlk bulunan kaplumbağa 250 kg ağırlığındaymış, İkincisi 169 kg ağırlığında. Yaklaşık 2 metre boyundaki bu kaplumbağalar gece geç saatlere kadar turistlerin akınına uğruyor.

Kaplumbağa Kulesi

Kaplumbağa Kulesi göl üzerinde kılıç efsanesi ve altın renkli kaplumbağaları anmak için 19. yüzyılda yapılmış ancak maalesef ziyarete açık değil. Geceleri suya yansıyan görüntüsü ile masalsı bir havası var ve mitolojik bir efsaneden fırlamış gibi gölün üzerinde size göz kırpıyor.

St. Joseph Katedrali

16. Yüzyılda Fransız misyonerler vasıtasıyla Vietnam’a giriş yapan Hristiyanlık, Hanoi’de tarihi şehir kısmında büyükçe bir katedralle onurlandırılmış. Bilin bakalım bu Katedral hangi katedrale benziyor? Doğru cevabı verdiğinizi duyar gibiyim. Tabi ki Paris’teki Notre Dame de Paris. Tam olarak Fransız mahallesinde yer almasa da Fransız egemenliği altındaki Vietnam’da ilk inşa edilen yapılardan biri.

Fransız Mahallesi

Hanoi’de Hoan Kiem Gölünü ve civarını gezdikten sonra ister istemez Fransız koloniyal döneminden kalma yapıların bulunduğu Fransız mahallesine doğru yöneliyorsunuz. Fransızların Hanoi’ye ilk adım attıkları sene 1874. O dönemde Kızıl Nehir kıyısında sivrisinekten geçilmeyen bir arazide kendilerine bir yerleşke kurmaya başlamışlar. Ancak zamanla şehirde yeni yönetime uygun bir bölge genişleyerek inşa edilmeye başlamış. Fransız tarzında bu yeni binalar yapılırken maalesef pek çok tarihi Vietnam yapısı yıkılmış. Bu dönemin en önemli mimari eseri Opera Binası. Paris’teki Opera Garnier örnek alınarak yapılmış ve 1911 yılında tamamlanmış.

Bu arada bu bölgeye Fransız Mahallesi denmesinin tek sebebi de bu değil. Fransız Mahallesi sadece Fransız sömürgecilerin ya da onlarla evlenen Vietnamlıların yaşayabildiği bir bölge imiş aynı zamanda. Bölgenin diğer bir önemli binası Hotel Metropole Hanoi. Fransızlar bu oteli yavaş yavaş işgal ettikleri Vietnam’a geliş gidişlerinde rahat etmek için yapmışlar. Bugün de çok manidar şekilde Fransız Accor grubuna ait Sofitel zincirinin bir üyesi. Fransız mahallesi ile ilgili bir başka acayip şey de Amerikalılar tüm Kuzey Vietnam’ı ve tabi Hanoi’yi topa tutarken nedense tek bir bomba bile bu semte düşmemiş. Bizim vaktimiz olsa idi, burada oturup bir şeyler yiyip, içmek bir havasını solumak isterdik. Bu sefer olmadı ama Hanoi’ye yeniden gitmek pek çok sebebe bir tanesi daha eklendi.

Ba Dinh Bölgesi

Bu bölge Vietnam’ın tarihi açıdan en önemli anıtlarının yer aldığı bölgesi. Başkanlık Sarayı, Ho Chi Minh Mozolesi, Ho Chi Minh’in evi ve bizim ziyaret etme fırsatı bulamadığımız İmparatorluk kalesi, benim Hanoi’deki en favori yerim olan Edebiyat Tapınağı ve Tek Sütunlu Pagoda da burada.

Ho Chi Minh Mozolesi

Dünyanın en büyük Komünist liderlerinden biri olan Ho Chi Minh, Vietnamlıların Ho Amcası. Öyle ki Vietnam’daki Komünizm tarihinin bir nevi Ho Chi Minh’in özgeçmişi olduğu da söyleniyor. Enteresan bir hayat sürmüş. 1911’de Kuzey Amerika, Afrika ve Avrupa arasında seyahat eden bir Fransız gemisine aşçı çırağı olarak işe giriyor. Bahçevanlıktan, garsonluğa yapmadığı iş kalmıyor. Bu esnada siyasi bilinci de gelişmeye başlıyor. Fransa’ya taşınıp dil öğreniyor ve 1920’de Fransız sosyalist partisinin kurucu üyelerinden biri oluyor. Arkasından Çin’e gidiyor ve burada Vietnam Devrimci Gençlik Birliğini kuruyor. Ho’nun devrimci tavırları Hong Kong’u yöneten İngilizleri rahatsız ediyor. Hapse giriyor, çıkıyor, 1941’de Vietnam’a geri dönüyor. Vietnam’ın bağımsızlığı için Viet Minh’i kuruyor. 1969’da ölene kadar da Vietnam’in birleşmesi için savaşıyor ama maalesef Kuzey ve Güney’in bir araya geldiğini göremeden vefat ediyor.

Aslinda kendisi naaşının yakılmasını ve Vietnam’ın 3 farklı bölgesine savrulmasını istemiş ama gel gör ki Vietnam Komünist Partisi bu vasiyeti dinlemeyerek kendisinin anısına Anıtkabir’i de andıran bir Mozole yaptırmış.

Ho Chi Minh Çalışma Ofisi ve Evi

Ho Chi Minh çok mütevazi bir hayat sürmeyi tercih eden bir lidermis ve büyük bir Başkanlık sarayı yerine çok daha küçük bir çalışma ofisinde ülkeyi yönetmiş. Bu çalışma ofisi de yerel mimariye uygun olarak kırsaldaki köy evleri dikkate alınarak tasarlanmış. Ortada yapay bir gölet, çevrede envai çeşit ağaç ve çiçek ile gerçekten cennet gibi bir müze alanı yaratılmış.

Başkanlık Sarayı

Ho Chi Minh’in kullanmadığı Başkanlık Sarayı kolonyal valilerin yönetim merkezi olarak inşa edilmiş ve Fransız mimarisinin çok iyi örneklerinden biri. Biz Ho Chi Minh’in mumyalanmış halini ve kendisine adanmış müzeyi gezmedik. Gezsek daha mı etkilenirdik bilmiyorum ama bana sorarsanız, burayı görmek yerine sokaklarda gezinmek çok daha eğlenceli olurmuş. Eğer vaktiniz az ise, benimle aynı fikirde iseniz burada geçireceğiniz 3 saati başka bir yere kaydırabilirsiniz.

Tek Sütunlu Pagoda

Yalnızca 3 metre kare büyüklüğünde, yerden tek bir sütunla yükselen ve Budizmdeki aydınlanmayı temsil etmek üzere nilüfer çiçeğiyle sembolize edilen bir tatlı pagodacık. O beton sütun Fransızlar 1954’te ülkeyi terk ederken, pagodayı da bombaladıkları için sonradan eklenmiş.

Edebiyat Tapınağı

Geldik Hanoi’de sanırım en sevdiğim yere: Edebiyat Tapınağı (Quoc Tu Giam) O sabah biz Tapınağın ilk ziyaretçileri olmayı başardık. Kapıların açılması ile birlikte içeri girdik ve bayılarak gezdik.Bu tapınak Çinli filozof Konfüçyüs’a adanmış bir tapınak. Başlangıçta sadece seçkinlerin erkek çocuklarının gidebildiği bir okulken, sonradan çok başarılı öğrencilere açılmış. Burada çocuklar devlet adamı olmak üzere yetiştirilir ve Konfüçyüs’ün öğretisini, nasıl iyi bir insan olunur, nasıl etik şekilde yaşanır gibi temel felsefi meseleler hakkında eğitim alarak ve Çince, şiir, matematik, edebiyat ve tarih öğrenirlermiş. Zaten Hanoi’deki Edebiyat Tapınağı, Çin’de Konfüçyüs’ün doğduğu yer olan Shandong’daki Qufu Tapınağının bir kopyası olarak yapılmış. Tapınağa girdiğinizde yemyeşil muazzam ağaçların olduğu bahçeler karşılıyor sizi. Bir avludan diğerine geçerek, nilüferlerle dolu havuzları izleyerek, tapınağın kalbine ulaşıyorsunuz. Burası 1070 yılında kurulmuş ve 1907 yılına kadar aktif olarak kullanılmış bir eğitim kurumu. Tapınak yapıldığı yıldan bu yana çeşitli defa yıkılmış ancak her defasında aslına uygun şekilde yeniden yapılmış.

İlk iki kapıdan geçtikten sonra Takımyıldızı Pavilyonuna geliyorsunuz. Üzerinde dört güneş barındıran bu Pavilyon aynı zamanda Hanoi’nin resmi sembolü. Ayrıca 100 binlik Vietnam Dong’larının üzerinde de bu Pavilyon’un resmi var.

Biz gittiğimizde hiç rastlamadık ama Edebiyat Tapınağı, Hanoi’deki öğrencilerin sınavlar öncesinde kendilerine şans getirsin diye mutlaka uğrak yeri olan bir tapınakmış. Öğrenciler tapınağı ziyaret ediyor geliyor tütsü yakıyorlar, mum dikiyorlar, sınavları için şans diliyorlar, mezuniyet sonrasında da mutlaka gelip burada fotoğraf çektiriyorlar.

Hoan Kiem gölünden hatırladığımız kaplumbağalar turnalar ve ejderhalarla birlikte tapınağın her yerindeler. Vietnam-Çin kültüründe kaplumbağaların on bin yıl, turna kuşlarının da 1000 yıl yaşadığına inanılırmış. Uzun ömür verdiğine inanılan bu heykellerin büyük ilgisi gördüğü sararan yerlerinden belli.

Hanoi merkezde görüp gezdiklerimizi bu yazıda büyük ölçüde toparlamayı becerdik. Bir sonraki yazıda biraz Hanoi’den günü birlikte gezi ile gidilebilen Ninh Binh ile konaklamalı olarak cruise gemileri ile gezebildiğiniz Ha Long Körfezinden bahsedeceğiz. Görüşmek üzere 🙂

Yorum bırakın