Türk kahvesini bir çocuklar sever bir de yaşı otuzu geçenler. Çocukken büyükler tarafından çok hoş karşılanmadığı için Türk kahvesi içmek benim için önemli birşeydi. Tabi ki şekerli olmalıydı benim kahvem. Nişanlımın kara olacağını umursamadan büyüklerin fincanları doldurulduktan sonra cezvenin dibinde kalanı çaktırmadan mideye indiriverirdim. Üstelik Türk kahvesinin pişirdikçe çoğalan bir şey olduğuna inanırdım. Nasıl mı? Bir cezveye 3 tatlı kaşığı kahve koyarsınız. Üzerine ölçerek 2 fincan su koyarsınız. Kahve hazır olup fincanlara koyulduğunda görürsünüz ki fincanlar ağzına kadar dolduğu halde cezvenin dibinde hala kahve var. Bu o yıllarda benim çözemediğim bir muammaydı. Sonra erkenlik, lise, ve üniversite yılları boyunca Türk kahvesiyle pek aram olmadı. Ama yaş otuzu geçtiğinden bu yana özellikle de son 1 yıldır arada canım öğle yemeğinden sonra Türk kahvesi çekiyor. Ya da benim aklıma gelmese de Erol bey elinde kahve fincanıyla bana sürpriz yapınca mutlu oluyorum. Şimdi tabi kahveyi içtiğiniz fincan da önemli. İşte tam da o yüzden Kütahya porselenin aşağıdaki fincanlarına bayıldım. Eskiden herşey daha sade olsun, düz beyaz olsun diyen ben altın kaplamalı fincanlarda kahve içmek istiyor şimdi. Yaşlanıyor muyum ne?