Sonunda yazın başından bu yana gittiğim her yere taşıdığım, bir gün 3 sayfa, bir gün 5 sayfa okuyarak süründürdüğüm kitabım bitti. Tıpkı İhsan Oktay Anar’da olduğu gibi İnci Aral’ın da okuduğum ilk kitabıydı. Nedense İnci Aral’ın Taş ve Ten’de seçtiği konu bana Oya baysar’ın Sıcak Külleri kaldı ve Erguvan Kapısı kitaplarını hatırlattı. Bir farkla- Oya Baydar’ı daha sürükleyici bulmuştum. Eğer Oya Baydar’ın bu kitabını okumayı düşünüyorsanız lütfen yazının geri kalanını okumayın çünkü yüksek oranda spoiler içeriyor.
Belki de yaz güneşli cıvıl cıvıl yaz günlerinde değil de biraz daha kasvetli kış günlerinde okunacak bir kitaptı. Bir helkeltraş olan Ulya, 80 darbesi döneminde aşık olduğu devrimci “B”nin üzerindeki etkisini uzun süre atamamıştır. Bana sorarsanız “B” -He’s just not that into you- vakasıdır. Ancak, apansız ortadan yokoluşu ortada da bir çocuk bırakması Ulya’nın üzerinde derin etkiler bırakır. Ulya da kadın- erkek herkesin travmalı bir ilişkiden sonra yaptığı üzere, sığınacak sakin bir liman bulur ve o limanda yine bana sorarsanız gerektiğinden uzun – yani tam 12 sene kalır.
Sonra Almanya’ya gider bir sergi için. Orada Sina ile tanışır. Çok etkilenirler birbirlerinden. Hatta Ulya Sina’yı tanıyınca değişik çağrışımlar sonucu “B”yi hatırlar. İkisi arasında benzerlikle bulur. Bana sorarsanız bu iki adam arasında devrimci olmaları dışında hiçbir benzerlik yoktur.
Kitap öyle mutlu sonla falan değil, son derece gerçekçi bir şekilde son buluyor. Bunalım, ilişkilerin sorgulanması, aşk, tutku, evlilik mantık…. Bence değişik bir şey söylemiyor. Zamanında hepimizin aklından geçen, sorguladığımız soruları bir kez daha soruyor. Bu soruların cevabının ise kişiye göre değişeceğini zaten kitabın 201’inci sayfasında kız kardeşi ile yaptığı konuşmada söylüyor.
Yazının başında da dediğim gibi, bu İnci Aral’ın okuduğum ilk kitabı, belki yanlış kitapla başladım, belki de okumak için yanlış mevsimi seçtim!