Bu yıl annemlerle Ayvalıkta ne zaman buluşacağımız konusu son ana kadar muallakta kalınca onlar yazlığa gelene kadar kendime kısa bir Midilli ziyareti ayarlayıverdim ve ilk kez kısa da olsa tek başına tatile çıktım.
Midilli bir kaç yıldır aklımda olan bir yerdi ama ya yanımda pasaport yoktu ya da başka olaylar araya girmiş ve ben karşıya geçememiştim. Bayramda gitsem mi diye düşündüm ama aşırı kalabalık olacağını hayal edip vazgeçtim o yüzden bir haftasonu kendimi çok da sıkıntıya sokmayacak şekilde Ayvalık’tan ayarladığım bir turla kendimi Midilli feribotunda buluverdim.
Turlarda genellikle biletinizi ofisten teslim aldıktan sonra feribot yolculuğunuzu yalnız yapıp, pasaport kontrolünden geçtikten sonra Midilli’de deniz hudut kapısı çıkışında tur rehberi sizi karşılıyor. Ama maalesef özellikle yaz aylarında o pasaport kuyruğu ya da aslında kuyruk değil de yumak demeliyim sıyrılıp dışarı kendinizi atana kadar epeyce sinir bozucu dakikalar hatta saatler yaşıyorsunuz. Ben bayramdan bir hafta önce Midillideydim. O yüzden bayram tatilinde karşı adaya geçmeye çalışanlara umarım Allah yeterli sabırı vermiştir.
Midilli epeyce büyük bir ada. Öyle ki ben 2 günde Yunanların Mytilini dedikleri adanın merkezi dışında, Agiassos , Mantamados, Molyvos ve Petra’yı görebildim. Turla gitmenin dezavantajı özgürce dolaşamamanız. O yüzden görebildiğimi gördüm gerisini sonraya bıraktım desem daha yerinde olur.
Pasaport kuyruğundan kendimizi dışarı attığımızda çoktan programın 2 saat kadar gersine düşmüştük. Zaten teknenin Ayvalık’tan bir saat geç kalkması da bize ilk günkü programın sıkışacağını göstermişti. Herkes o sıcakta sıkış tıkış beklemekten hem yorulduğu için acele bir şehir turu yapıp ardından yemeğe geçtik. İşte aceleyle yapılmış Mytilini turundan bir kaç fotoğraf.
Burada Mübadelenin anıları epeyce kuvvetli. Sahildeki bu heykel, mübadele ile adaya gelen bir anne ve çocuklarını temsil ediyormuş. Yukarıda gördüğünüz Şapelle karşı karşıyalar.
İşte klasik Yunan adası pozumuz burada. Güneşte kuruyan ahtapotlar….
Adanın Osmanlı yapılarının en ünlülerinden biri: Yeni Cami. Bu camiden başka bir de hamam gördük ama resmin çekmemişim.
Ve adanın ünlüsü Sapho burada karşımıza çıktı..
Bu kısa turun arkasından yemeğe geçtik… 2 gün boyunca sürekli aynı şeyleri yediğimi söylesem inanır mısınız? Genel olarak yemek ve içki fiyatları Türkiye’den ucuz. Ancak benim gibi tek gelip herşeyi denemeye kalkınca fiyatların güzelliğini çok farkedemiyorsunuz. Gelelim sofradakilere. Ahtapot ve Saganaki (kızarmış peynir) benim favorimdi. Buradaki peynire gerçekten bayıldım. Kalmarı garsonla aramızda anlaşamadığımız için tazesinden değil dondurulmuşundan sipariş vermişim. Hepsi kayış gibiydi ve tadına baktıktan sonra bir daha dokunamadım. Greek salat dedikleri bizim çoban salatasının irisi ve üzerinde bir koca dilim peynirle gelen versiyonu bence çok gereksiz. fiyatı 5-6 Euro gibi bir şeydi. Bence oturup evinizde yapın çoban salatanızı afiyetle yiyin. Çıtır kızarmış kabaklar fena değildi ama bence Beyoğlundaki Elios çok daha güzelini yapıyor. Ben yanına iki kaşık da yoğurt istedim. Yoğurdun tadına gerçekten diyecek yoktu. Uzun zamandır bu kadar güzel yoğurt yediğimi hatırlamıyorum.
Bunları hüpletip midemize indirdikten sonra yeniden otobüslere atlayıp bu defa Agiassos dedikleri dağ köyüne doğru yola çıktık. Sanırım benim Midilli’deki favorim bu köy oldu. O kadar bozulmamış ve şirin bir yer ki Agiassos bence Midilli’ye yolu düşen herkes mutlaka görmeli.
Biz her yere şemsiye açarken, Yunan komşularımız asmalarla donatmışlar, evlerini sokaklarını… Komşudan öğrenmek lazım bence.
Bu kahvede biraz durup soluklandık. Aslında grup tepelere çıkıp başka bir şeyi görmeye gitti ama ben asma ağaçlarının altındaki bu nefis kahvede oturup tespih çeken amcaları izleyip, bir çay söyledim kendime. Komik bir garson çocuk vardı burada. Dikkatli bakarsanız kahvenin duvarında Türkçe bir menü de var. 2 gün boyunca hiç frape içmedim. Çünkü kahvenin buzlu halini hiç sevmiyorum.
Bu geziden sonra Mytilini’ye döndük herkes odasına çıkıp dinlendi. Saat 9’da yeniden buluşulup akşam yemeğine gidildi. Adını hatırlamadığım ama turların geldiği son derece turistik bir restorandı. Turistik olmasına rağmen o kadar çok yemek servis edildi ki herkes tıka basa doydu. İtiraf edeyim yemekler cidden güzeldi. Fotoğraf çekemedim sadece yemekle yetindim bu defa. yemeğe nerede ise 10’da oturunca saat gece yarısını epey bir geçe ancak çıktık restorandan. Bizim piyanist şantör diye tarih ettiğimiz bir amca çaldı. Ufak bir dans gösterisi oldu. Arkasından olay sirtakiye döndü. Yani tamamen turistik 🙂 Sirtakinin Antony Quinn’in oynadığı Zorba filminden sonra çıkan bir müzik, dans eğlence olduğunu söylemem yeterli olur sanırım. 🙂 Zorba hakkında detay isteyenler şurada yazdıklarıma da göz atabilirler.
Bu yorucu günün ardından ertesi günkü rotamızda Mantamados ve Molyvos vardı. Mantamados hayvancılığın geliştiği bir yer. Bir koca kiliseyi gezidik burada başka da bir şey görmedik. O yüzden aklımda kalan çok bir şey yok. Yunanlar açısından önemli bir dini bölge olduğunu ve özellikle buraya gelip adak adayanların adakları yerine geldikten sonra dizleri üzerinde bütün yolu katederek kiliseyi ziyaret ettikleri hatırladığım detaylar arasında.
Ve Molyvos. Adanın en turistik yeri, denizi sakin, oteller ve restoranlarla dolu bir ufak kasaba.
Ve yine ahtapot…. Mmmmm… cidden nefisti….
Lafı uzatmadan benim Midilli seyahatim böyle geçti. Rehber evlere şenlik biriydi 🙂 Tur boyunca öyle efsane cümleler kurdu ki inanamadım. Benim için çok zevkli ve bol gözlem yapabildiğim bu iki günün sonunda valizimde bir sürü uzo ve sakız likörüyle yazlığa gitmek tam bir bonus oldu.
Bir daha gidersem, turla gitmeyip, turların çıkış tarihlerinden de farklı bir tarih seçeceğim. Bana kalırsa 1 gece Mytilini’de kalıp sonra Molyvos’a geçmek mantıklı. Belki adanın göremediğimiz yerlerine de gitme şansımız olur. Ya da belki de başka bir Yunan adası keşfederiz. Kim bilir?