Deyrülzafaran Manastırından ayrıldıktan sonra, Mardin’e yaklaşık 30 kilometre uzaklıkta bir Antik şehri gezeceğimizi söyledi rehberimiz. Antik dönemlere ilgi duymakla birlikte Mardin’de karşımıza ne kadar etkileyici bir şeyin çıkabileceğinden çok emin değildim. Dara’yı ilk gördüğüm anda nasıl olup da şimdiye kadar böyle bir yerden haberim olmadığını anlamakta zorlandım. Türkiye’nin tanıtımında bol bol kullanılan Topkapı Sarayı, Efes, Meryem Ana, Ölü Deniz, Fethiye, Kapadokya gibi çok bilindik yerlerin yanında aslında daha adı sanı duyulamamış ne güzellikler olduğunu düşündüm. Bu yaşa gelip de buraları bilmemek, bırakın bilmemeyi, bir kere bile duymamış olmak beni utandırdı.
Dara tarihi İpek Yolu üzerinde Mezopotamya ovasının bitip Tur Abidin dağlarının başladığı yerdedir. Kent kireçtaşı anakaya üzerine kurulmuş ve Romalılar ve Perslerin mücadelesine tanık olmuş. Dara isminin kökeninin Pers Kralı 3. Darius’tan geldiği rivayet ediliyor. Bu Antik Kent’in içerisinde halen yerleşik durumda olan bir köy var. İnsanlar bu kalıntıların arasından üstünde yanında yaşamaya devam ediyorlar. Birinin evinin altından tarihi bir su sarnıcı çıkmış, diğeri antik taşları kullanarak kendine bahçe duvarı yapmış, ya da yaşadığı evin duvarları için bu taşları kullanmış.
Şimdiye kadar yapılan kazılarda bu şehrin sadece %30’u yerüstüne çıkarılabilmiş.
Biz ilk Necropolis’i gezdik. Necro “ölü”, polis “şehir” anlamına geliyor. Yani aslında burası Dara şehrinin ölüler şehri yani mezarlığı. Mezarlığın boyutları şehrin o zamanki büyüklüğü konusunda bize bir fikir veriyor. Gerçekten de çok büyük bir mezarlık burası.
Burada bizi gezdiren rehberimiz Dara’da yaşayan gençlerden biri. Daha 25 yaşında. Berdel usulü evlendirilmiş 15 yaşında iken. Aslında arkeolog olmak istiyormuş ama bu kadar genç yaşta evlenince okuyamamış. 3 tane çocuğu var o yaşta… Bütün gezimiz boyunca pek çok iç burkan hikaye dinledik Mardin ve Diyarbakırda. Süryani- Müslüman, Kürt-Türk aşklarının ne derece zor olduğunu dinledik defalarca.. Bu devirde hala insanların birbirlerine kavuşabilmelerinin bu kadar zor olması gerçekten çok acı.
Aşağıdaki resimde gördüğünüz yapı zindan olarak adlandırılmakla birlikte aslında o dönemin su sarnıcı olarak kullanılıyormuş. Tabanı Yerebatan Sarnıcı kadar geniş olmamakla birlikte, yüksekliği 30 metreyi buluyormuş. Çok etkileyici değil mi sizce de?
Buradan ayrıldıktan sonra Bu defa Mor Gabriel Manastırı‘na doğru yola çıkıyoruz. Mor ya da Mar Süryanice’de Aziz anlamına geliyor. Mor Gabriyel, Midyat sınırları içerisinde yer alan 1600 yıllık bir Manastır. İçerisinde Theodora Kubbesi, Azizlerin gömüldüğü Azizler Evi ve Meryen Ana Kilisesi de var. 2013 yılının sonuna kadar Süryanilerin elinden alınıp Hazineye devredilmek istenmiş ancak son demokratikleşme paketiyle birlikte sahiplerine geri dönmüş. Manastır neden Hazineye devredilir? Anlaşılır tarafı yok. Eşşeği kaybettirip sonra buldurulmak istenmiş sanırım. Hem de hepi topu koca Türkiye’de 25-30 bin kalmış bir cemaatin elinde kalmış 2-3 ibadethaneyi almanın kime ne faydası olurdu acaba?
El işlemeleri muazzam, insan bakmaya doyamıyor. Bu manastır da hali hazırda aktif hizmetini sürdürdüğü için her yer pırıl pırıl, tertemiz.
Mor Gabriel’i de gezdikten sonra, kısacık Midyat’a uğradık ama Midyatı göremedik. Sadece çarşısından telkari alışverişi yapacak kadar vaktimiz vardı. O yüzden önceliği alişverişe verip, Midyatı göremeden Mardin’e doğru yola koyulduk. Nasıl olsa yeniden geleceğim buralara ben diye düşündüğümden olsa gerek çok üzülmedim Midyat’ı bu defa göremediğime. Eminim çok sürmeden yine Mardin’de olacağım nasıl olsa.
Bu son iki yazının harita üzerinde özetini aşağıda işaretledim.
Gördüğünüz gibi yolun bir kısmında Suriye Sınırına sıfır noktada paralel bir şekilde gittik. Aradaki mayınlı arazı, tel örgüler ve aralıklarla sınıra yerleştirilmş tanklar. Değişik bir duygu… Sınır denilen şeyin ne kadar yapay olduğunun gözünüzle görüp hissediyorsunuz.Yanına inip bakınca o haritada görünenden daha farklı bir his uyandırıyor insanda.
Bundan sonraki yazıda artık biraz Mardin’in lezzet duraklarından bahsetme vakti…. Akşam yine koşturarak otelde duş alıp sonra kendimizi atıverdik dışarıya. Bakalım neler oldu Mardin’de.
Merhabalar
Çok güzel bir yazı olmuş elinize sağlık.Acaba hangi tur firması ile çevreyi gezdiniz?