sıcak yaz akşamlarına uygun hafif filmler…

Yazmayalı 20 gün olmuş neredeyse. Bu 20 günde bir taraftan Ankara sıcağıyla mücadele ederken  bir yandan yaz ortasında üstüste gelen heyetlerle ilgilenip, iş yemekleri ve bütçe meseleleriyle ilgilendim. Şu an ortalık sakin. Uzun zamandır hiç olmadığı kadar. Ama biliyorum ki Pazartesi günü yine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

İşte bu yoğun günlerin akşamlarında aklımı boşaltıp, yayılarak yapmaktasn hoşlandığıum bir şey var. Isohunt sağolsun ne kadar izlemediğim romantik komedi filmi var ise bilgisayarın yedek hard diskine depoladıktan sonra akşamları oturup birer ikişer film izliyorum. İşte size de bir kaç öneri:

KINKY BOOTS

 Baba yadigarı ayakkabı fabrikasını ayakta tutmaya çalışan Northhampton’lı Charlie’nin babası ölmeden önce fabrikaya yüzlerce çift ayakkabı sipariş eden müşterisini ziyarete Londra’ya gittiğinde adamın iflas ettiğini öğrenir. Ne yapacağını bilmez şekilde Londra sokaklarında dolaşırken bir drag queen olan Lola ile yolları keşişir. İşte bu karşılaşma travestiler ve show dünyasının kadın görünümlü erkek dansçıları için çizme yapma fikrinin Charlie’nin aklında bir ampul gibi yanmasına vesile olur. Kadın vücudunun ağırlığını taşıyan 13 pontluk sivri topuklu çizmeler erkek vücudunu taşımaya dayanamadığı için gece hayatının drag queenlerine daha sağlam topuklu ayakkabılar lazımdır. Böylece Charlie kendi nish marketını yaratır. Eğlenceli, mutlu sonla biteceği belli, içinde bir başarı hikayesinin anlatıldığı, dozu iyi ayarlanmış bir romantizmin de serpiştirildiği evde seyirlik bir İngiliz komedisi.

 

DID YOU HEAR ABOUT THE MORGANS

Son yıllarda izlediğim en sıkıcı filmlerden. Zaten sonuna kadar katlanamadım. Hızlı hızlı göz atarak 103 dakikalık filmi sanırım 40 dakikada izledim. New York’lu avukat Hugh Grant, emlakçılık yapan karısı Sarah Jessica Parker’ı aldatır. Sarah Hugh’u terketme kararı almışken, birlikte  bir cinayete şahitlik edince bu defa FBI tarafından güvenliklerini sağlamak amacıyla Wyoming’de Wheeler’ların gözetimine verilirler. New York’tan Çemişkezek’e gelen Manhattanlı çiftin maceraları burada da devam eder….  Bence vakit kaybı bir film. Sarah’yı hep Manhattan upper east side’da görmeye alışmış olmalıyım ki, kırsal alanda rodeocular, tarlalar ve sessizliğin ortasındaki Wyoming’e pek yakıştıramadım.  Sıkıldım.  Kendisi Sex and the City’den kazandığı paraların keyfini sürse de yeni film çekmese diye düşündüm. Hugh Grant için de düşündüklerin pek farklı değil aslında. Evet seviyorum İngiliz aksanını, yakışıklı da adam, ama artık yaşlandı mı ne?

VALENTINE’S DAY

Bu sene sevgililer gününde gösterime giren ve son zamanlarda moda olduğu üzere bir film içerisinde bir şekilde birbirine bağlanan çok sayıda hikaye anlatan filmlerden biri. Evet sonu baştan belli ama yine de hoş. Anne Hathaway’in ara beni boya beni kızı olduğu sahneler inanılmaz. Film eşini aldatanlar, sevgililer gününe gıcık olanlar, öğretmenine aşık olan ilkokul çocuklarını da dahil edince sevgililer gününde ortaya çıkabilecek pek çok senaryoyu birleştirmiş. Ben sevdim. Belki sinemada izlemeye gerek yok ama yazın evde yapacak bir şey yokken izleyip sizi de bol bol güldürecek bir film. Zaten oyuncu kadrosu o derece zengin ki sırf bunun için bile izlenir.

CASH BACK

Kız arkadaşından ayrılan güzel sanatlar öğrencisi Ben bu ayrılıktan sonra insomniaya yakalanır.Bu durum maddi sıkıntılarıyla da birleşince uyumadığı fazladan sekiz saatinde Sainsbury’s’de gece vardiyasında çalışmaya karar verir. Gece vardiyasında da vakit kolay geçmez. Vaktin daha hızlı geçmesi için saate bakmamak gerekir. O yüzden markette Ben’le birlikte çalışan Emilia saatinin üzerini bir bantla kapatmıştır. Geçmek bilmeyen vakit Ben’in hayal gücünü çalıştırır. Böylece zamanı durdurabilen Ben markete alışveriş yapmak üzere gelen müşterilerin yarı çıplak resimlerini yapmaya başlar. Bu esnada da flashbackler yoluyla Ben’in çıplak kadın vücudunu çizmekten duyduğu hazzın temelleri anlatılır. Yine bir İngiliz filmi. Film çok hoş. Espriler çok hoş.  Tahmin edilebilse de sonu da çok hoş. Gerçekten de izlemeye değer. Hatta bence Nolan’ın Inception’ınından daha hoş. Bu arada, konunun ve diyalogların güzelliğinin yanında görüntü yönetmenini de takdir etmek lazım. Özellikle mekan geçişlerini çok beğendim. Dolayısıyla bu hafta izlediklerimin en iyisinin Cashback olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Daha izleyecek çok film var izledikçe yazmaya da devam edeceğim.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s