Hava Ankara’da o kadar sıcak ki, ne dışarı çıkmak, ne fazla atraksiyonda bulunmak içimden gelmiyor. Hani o kadar ki bira bile içesim yok. Çünkü dışarıda genelde yaprak bile kıpırdamıyor. Serin esintili yaz akşamlarını özlerken ben elimde yarım litrelik su tercihen buzluktan çıkmış su şişesi, üzerimde rahat bir şeyler, mümkün mertebe yerimden kıpırdamadan film izliyorum. İşte bugünün film menüsü:
500 DAYS OF SUMMER
Gelelim benim için bu yaz izlediğim en güzel romantik komedi olmayan romantik komedi filmine. İşin tuhaf olan tarafı filmin adını epeydir duyuyor olmama rağmen hakkında hiç bir şey bilmeden indirip izlediğim bir film. Film hakkında o derece bilgisizmişim ki 500 days of summer bende sanki 500 yaz günü gibi bir çağrışım yapmış. Meğer Summer yine Summermış ama benim sandığım summer değil!
Tom tebrik kartları tasarlayıp satan bir şirkette çalışmaktadır. Kendisi aşka feci şekilde inanan biri olduğundan sevgililer günü kartlarını tasarlayan ekiptedir. Bir gün şirkete yeni bir yönetici asistanı gelir. Kızın adı kendisi gibi Summerdır. Tom ilk görüşte kıza aşık olur, kız da Tom’la vakit geçirmekten çok mutludur ancak bağlanma korkusu vardır.Film bu ikilinin arasında aslında 500 gün süren ilişkinin (aslında daha az çünkü Summer çekip gider ve çoktan evlenip evinin kadını olur ancak Tom bunu 488. günde öğrenebilir) erkek tarafının gözünden ve kronolojik sıra izlenmeden anlatıldığı bir hikayeden oluşur.
Filmin temposu hızlı değil ama sıkmadan izlettiriyor kendini. Herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği bir film zira başka başka hikayelerde hepimiz Tom da Summer da olmuşuzdur. Herkesin her ilişkide farklı olduğu, birine karşı aslan kesilirken başka biri karşısında süt dökmüş kediye dönebildiğimiz aşikardır.
Summer pek çoklarının canını yakmış olabilecek mavi güzel gözlü bir kız iken aslında ilişkinin başından beri Tom’a dürüst davranmaktadır. Ancak Tom normalde kadın tarafının yapacağı şekilde karşısındaki kadını zamanla değiştirebileceğini ummaktadır.
Summer gittikten sonra Tom’un hayatı altüst olur. Dağıtır. Bu esnada şirket sahibinin kendisini odasına çağırarak tebrik kartları yerine taziye ve cenaze kartları yazmayı teklif etmesi ayrıca komiktir. Bana göre filmde çok az görünmesine karşın 30 yaş üzeri yorumlar yapan akıllı bıdık Rachel filmden çıkarılacak dersleri bir bir gözümüze sokmaktadır.
Senin için mükemmel olan ilişki karşı taraf için mükemmel olmayabilir. Ancak yine de aşk dışarıda bir yerlerdedir. Adı değişir. Summer gider Autumn gelir o da gider Spring olur. Müzikler güzeldir, görüntünün ikiye bölündüğü Expectations-Reality sahnesi pek çoklarımızın başına en az bir kere gelmiştir.
Son- İzleyiniz, göreceksiniz değecek.
CADILLAC RECORDS
Bu kadar romantizmden sonra biraz da müzik tarihi demek istiyorum. “Ray”i beğendi iseniz Cadillac Record‘u da mutlaka izlemelisiniz. Evet Ray kadar iyi değil belki ama yine de müziğe doyacağnız, eski Amerikan arabalarından hoşlanıyorsanız gözünüzünde şenleneceği bir film. Muddy Waters, Little Walter, Chuck Berry, Etta James, Howlin’ Wolf… Tam bir blues ziyafeti…. Roling Stones’un adının nereden geldiğini tutun da Beach Boys’un Surfin’ USA şarkısının müziklerinin aslında Chuck Berry’nin Sweet Little Sixteen şarkısından alıntı olduğuna. Elvis’in satışlarının patlamasının ardından siyahilerin yaptığı albümlerin nasıl da plak şirketlerinin ellerinde kaldığını film sayesinde özet şekilde görebiliyorsunuz. Filmin yanyana ilerleyen hikayelerinde, ırkçılık, müzisyenlerin seks, alkol, uyuşturucu üçgeninde kazandıklarını tüketmesi, kazanırken, cadillaclara binerken iyi giden ortaklıkların paralar suyunu çekmeye başlayınca öküz öldü ortaklık ayrıldı kıvamına gelmesi anlatılıyor. Kısacası güzel film, izlemek gerek, vakit kaybı hiç değil. Hatta sonra soundtrack albümünü indirip onu da dinlemek gerek.
BRIDE WARS
2009 yapımı. Başka bir Anne Hathaway filmi. Bu defa kendisine Kate Hudson eşlik ediyor. 6 yaşından bu yana düğün hayali ile yaşayan iki kızın düğünlerinin wedding plannerın yaptığı bir hata yüzünden aynı gün aynı saatte aynı yerde gerçekleşmesi sonucu ortaya çıkan olaylar silsilesi…. Evet bu da klişe, evet sonu bunun da belli, ama korkunç bir film değil…. Hatta gayet eğlenceli… Düğün hayali ile yaşamayanlar da gayet kahkahalarla izleyebilir bence. Vakit çok yapacak bir şey yoksa izleyin…
LEAP YEAR
Beğenmedim. Yerden yere vurulan diğer romantik komedi filmleri kadar dahi güldürmeyen, nedense bende klişe çarpı beş tadı uyandırmış film. İrlanda manzaraları çok güzel o yüzden belgesel niyetine izlenebilir. Ancak bence boş vaktinize bile yazık olacak bir film bu.
Şimdilik bu kadar, ama hala izleyecek çok film var.